13. doğum gününde hediye edilen defterine yazmaya başlayan Anne'nin günlüğü en başında okul arkadaşlarını ve ailesini anlattığı sıradan, mutlu ve tasasız bir kız çocuğunun yazılarıyla başlar. ancak aniden işlerin rengi değişir.
gizlice eve gelen erzak ile iki yıl hiç dışarı çıkmadan, pencereden sızan gün/ay ışığıyla 8 kişi arka ev'de gizlenirler. ergenliğini her an ailesinin önünde yaşam savaşı verdikleri sırada geçirmeye başlar. başına buyruk, eğlenmek ve yalnız kalmak isteyen bir ergen olduğu için ailesiyle sık sık kavga eder. vücudunu keşfetmeye ve tanımaya başlar, önceleri pısırık bulduğu diğer ailenin oğlu Peter ile yakınlaşıp duygusal yalnızlığını onunla giderir.
bu süre boyunca kararlı, olgun, umutlu ve hala yaşama sevincine sahip bir genç kız haline dönüşür. hayatta kaldıkları ve birlikte oldukları için ne kadar şanslı olduğundan bahseder; şikayet etmek nankörlük der. tam umutlarının yüksek olduğu bir zamanda yakalanırlar ve günlüğü ise yakalanmalarından üç gün önce sona erer.
bazı hikayeleri okurken-filmleri bile izlerken ağlayan birisi olsam da bu kitabı bitirince ağlayamadım, göğsüme öküz oturmuş gibi yığılıp kaldım. çünkü 14 haziran 1942 tarihinden 1 ağustos 1944'ye kadar devam eden bu günce size edebiyat şöleni sunmuyor ama küçük bir kızın filtrelemediği duyguları, hayatı anlama isteği ve yaşama tutunma azmini aktarıyor.