Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
“Kitap, ancak okur ona kendi sesini ödünç verdiğinde canlanır… Aslında ölü olan harf, kitap ile okur arasındaki ikili söyleşi içersinde hakiki anlamına sürekli olarak yeniden kavuşur; suskunluktan kaynaklanan sesler, sanki kendi yankılarınca çağrılmışçasına duyulabilir olur. Okur ile kitabı arasında saldırganca gürültülü bir dünyada oluşan mahremiyet içersinde, iki yalnızlık birbiriyle karşılaşır.” Manés Sperber
... kendi kendime kalabilirim çünkü yalnız değilim, sadece tek başımayım, dü­şüncelerle dolu bir yalnızlığın içinde yaşarım; ilksizlik sonsuzluğun Don Kişot’uyum biraz, ilksizlik ve sonsuzluğun benim gibilere karşı bir zaafı var galiba.
Reklam
... yazmayı bilseydim insanların en büyük mutsuzlukları ve en büyük mutlulukları üzerine bir kitap yazardım. Kitaplardan, kitaplar aracılığıyla öğrendim ki gökler insancıl değil, ne gökler insancıl ne de omuzlarının üzerinde kafası olan bir insan öyle, insanlar insancıl olmayı istemediğinden değil ama sağduyuya aykırı bu durum da ondan.
Ah ah ! Gariban bir hizmetçi ne kadar da acınacak durumdadır. Ne kadar da yalnızdır. Neşeli gürültülü evlerde yaşamış da olsa, o hep yalnızdır. Yalnız olmak ,yalnız yaşamak değildir, ötekilerin evinde yaşamaktır yalnızlık... Her sözcük, o evde sizi aşağılar, her hareket sizi, hayvanlardan daha da değersiz kılar...
319 syf.
7/10 puan verdi
"Ah ah ! Gariban bir hizmetçi ne kadar da acınacak durumdadır. Ne kadar da yalnızdır. Neşeli gürültülü evlerde yaşamış da olsa, o hep yalnızdır. Yalnız olmak ,yalnız yaşamak değildir, ötekilerin evinde yaşamaktır yalnızlık..." "Her sözcük, o evde sizi aşağılar, her hareket sizi hayvanlardan daha da değersiz kılar..." 1900 yılında yayınlanan ve bir "Yaraltı Klasiği" olarak nitelendirilen bu romanda, bir oda hizmetçisinin gözüyle, sosyete hayatı , onun "üstün ahlakı", gizli sırları ortaya dökülüyor. Kurgu olmayan , gerçek bir kişi olan Celestine, sefil ve acılı bir çocukluktan sonra, geçimini sağlamak üzere oda hizmetçisi olarak ev ev dolaşmaya başlıyor. O evlerde tuttuğu günlükler de böylece bir yazarın elinde kitaba dönüşüyor.
Oda Hizmetçisinin Günlüğü
Oda Hizmetçisinin GünlüğüOctave Mirbeau · Ayrıntı Yayınları · 200421 okunma
İdeal insan, her an bir nefs muhasebesi durumundadır, her an Allah'a hesap verir. O bunun için yalnızlıktan korkmaz bilakis yalnızlığı sever, esasen en gürültülü sürü hayatı içinde bile, o, bu yalnızlığı arar, yüzünden derin bir üzüntünün çizgilerini taşır. İdeal insan için, yalnızlık Allah'a hesap verme zamanı, topluma katılma ise insanın şerefini kurtarma savaşına katılma sorumluluğunu idrak zamanıdır. O, her ikisinden de vazgeçemez. O, dramatik insandan farklı olarak, kendi derdi ile dertlenmekten kurtulmuş olup çileleri insanlık adınadır.
Reklam
Suskun bir bekleyiş midir ömrümüzün karşılığı yoksa gürültülü bir yalnızlık mı...
otuz beş yıldır atık kağıt işinde çalışıyorum, bütün love story'im bu benim. otuz beş yıldır kitapları ve atık kağıtları presliyorum, otuz beş yıldır, ağır ağır, harflerin kirine pasına bulanıyorum, öyle ki ansiklopedilere benziyorum artık.
Sayfa 9
otuz beş yıldır litrelerce bira içiyorum, sevdiğimden değil -ayyaşlardan nefret ederim- düşünmeye yardımı olsun diye, metinlerin içine daha iyi girebilmek için içiyorum, çünkü eğlenmek, zaman öldürmek ya da daha kolay uykuya dalmak için okumam ben; on beş kuşaktır okuma yazma bilen bir ülkede yaşayan ben, okumak sonsuz bir uykuya dalmamı engellesin, korkudan tir tir titretsin beni diye okuyorum, çünkü hegel gibi, yüce gönüllü birinin ille de asilzade olması ya da bir suçlunun ille de cani olması gerekmediğini düşünüyorum.
Sayfa 10
küçücük bir hesap makinası satın aldım, çarpma, kök alma işlemi yapan, cüzdan büyüklüğündeki o küçük aletlerden; cesaretimi topladım, makinanın arkasını tornavidayla açtım, sevinçten ürperdim, çünkü puldan daha büyük olmayan, on sayfadan daha kalın olmayan küçücük bir levhacık buldum, bir de matematik değişkenlerle dolu hava vardı, o kadar. gerçek bir kitaba yöneltince bakışlarımı ve basılı sözcükleri silince, geriye sadece, havada uçuşan, havaya konan maddesiz düşünceler kalır, hava besler onları, havaya dönerler, çünkü eninde sonunda her şey havadır, nasıl kutsal ekmekte isa'nın kanı var da yok, işte tıpatıp öyle.
Sayfa 10
Reklam
sonunda evime vardım işte, yarı gölgede, bir sandalyeye oturmuşum, başım öne sarkmış, nemli dudaklarımın dizlerime değdiğini hissediyorum, ancak bu şekilde şekerleme yapabilirim. bazen orada öylece, geceyarısına kadar tortop olmuş bir şekilde kalırım, uyanır, başımı kaldırırım, dizlerimin hizasında pantolonum salyaya batmıştır çünkü iyice iki büklüm olmuş, iyice tortop oturmuşumdur, tıpkı kışın küçük bir kedi gibi, sallanan koltuğun ahşap ayağı gibi; kendi kendime kalabilirim çünkü yalnız değilim, sadece tek başımayım, düşüncelerle dolu bir yalnızlığın içinde yaşarım; ilksizlik ve sonsuzluğun don kişot'uyum biraz, ilksizlik ve sonsuzluğun benim gibilere karşı bir zaafı var galiba.
Sayfa 15
otuz beş yıldır atık kâğıt presliyorum, bütün bu zaman boyunca mahzenime öyle çok güzel kitap boşaltıldı ki üç ambarım olsaydı üçü de dolardı. ikinci dünya savaşı'nın sonunda, bir gün presime bir sepet dolusu kitap boşaltıldı; ilk şoku atlatınca o biblo gibi kitaplardan birini açtım, prusya kraliyet kütüphanesinin damgasını taşıyordu. ertesi gün
Sayfa 17
aklımda sadece sandburg'un şu dizeleri vardı: insandan geriye bir kutu kibrit yapmaya yetecek kadar fosfor ve bir idamlığım çivisini dövecek kadar demir kalır sadece.
Sayfa 19
kilometrelerce okunacak şeyle yüklü tavanlığın altında sarhoş, sırtüstü uzanmış yatarken bazı şeyleri, son derece nahoş bazı şeyleri düşünmeye korkarım, örneğin, ceketinin ters çevrilmiş kolunda bir gelincik yakalayan ve tavukları yaraladı diye adil bir şekilde öldürmeyip de hayvanın kafasına bir çivi çakarak serbest bırakan şu korucuyu düşünmemeye çalışırım. hayvan avluda ölene kadar uluyarak koşmuş... bir yıl sonra korucunun oğlu bir beton karma makinasını onarmaya çalışırken elektrik çarpmasından ölmüş. dün birdenbire kurşun harcamak konusunda cimri davranan ormancının, rastgeldiği bütün kirpileri sivri bir kazığa geçirerek öldürdüğünü hatırladım, ta ki günün birinde karaciğer kanserine yakalanana kadar; adam üç ayda öldü, karnında bir tümör ve beyninde dehşetle. kitapların bana karşı komplo kurduğunu işittiğimi sandığım zaman, bu tür düşünceler paniğe sürüklüyor beni, öyle dengemi bozuyor ki bu durum, pencerenin yanında bir sandalyede uyumayı tercih ediyorum, önce beni sivrisinek gibi ezip sonra da, tıpkı kafesli bir asansör gibi, yeri delerek mahzene kadar giden kitapların görüntüsünden dehşete düşüyorum. insanın yazgısından kaçamadığını görüyorum: mahzende iş üstündeyken kafama kitaplar, şişeler, hokkalar, zımbalar yağar tavandaki açıklıktan, evimde de her akşam kitaplar düşüp öldürecek gibi olur beni, ya da en iyisinden ağır yaralanmaktan kıl payı kurtulurum. tuvaletin ve odamın tavanına astığım o damokles'in kılıcı yüzünden çıkıp bira almak zorunda kalırım, o berbat sona karşı tek kalkanımdır bira.
Sayfa 23
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.