Şimdi gelelim kendi [Almanya’daki -ç.n.] moleküler savaşımızın taraflarına. Bunlara aşırı sağcılar ya da neonaziler deniyor; böylece, onların ne olduğunun anlaşıldığı sanılıyor. Fakat burada da ideoloji yalnızca bir kılıftır. Savunmasız insan avına çıkmış olan genç katil, saikleri sorulduğunda şu bilgileri veriyor: “Böyle olacağını düşünmemiştim.” “Canım sıkılıyordu.” “Yabancılar bir biçimde (!) sevimsiz geliyordu.” Bu yetiyor. Nasyonal sosyalizmden haberi yok. Tarih onu ilgilendirmiyor. Gamalı haç ve Hitler selâmı sıradan birer aksesuar. Onun giysi, müzik ve video kültürü bütünüyle Amerikan kültürünün etkisi altında. Üçüncü Reich’ın11 savaş sancaklarını kot pantolon ve tişörtünde taşıyor. Bir dazlak kendisine taktığı İngilizce isimle caka satıyor. Bu ortamdaki iletişimi müzik grupları ve kompakt diskler sağlıyor. “Almanlık” hiçbir içeriği olmayan, yalnızca beyindeki boşlukları doldurmaya yarayan bir slogan. Saldırgan, Türkler ya da Vietnamlılar kadar sakatları, evsizleri, akıl hastalarını, yaşlı kadınları ya da okul çocuklarını ya da –o kadar korkak olmasa– ortalığı birbirine kattığı coğrafyaya göre, Batılı ya da Doğulu Almanları dövebilir. Almanlık ile motosiklet, anavatan ile disko arasında bir seçim yapması istense seçimini hiç zorlanmadan yapacaktır. Kendi geleceği umurunda olmadığından, ülkesini de hiç umursamaması şaşırtıcı değildir