Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İttihatçılar, Osmanlı unsurlarının belki en güçsüz ve fakat en ayrılmazı olarak gördükleri Kürtleri hiçbir zaman dışlamak, yok etmek amacını gütmemisti. O gün ellerinde bulunan güneydeki Arap topraklarina sürebilir yahut düşüncelerini daha sert yollarla gerçekleştirmeyi deneyebilirlerdi. Ajanlar kullanarak, Osmanlılık şuurunu geliştirme çabaları yahut kitaplar yayınlayarak, Türklük dairesinde bir tutma çabaları özellikle o günün şartları içerisinde asla sertlik yanlısı olarak görülemez.
Sayfa 161Kitabı okudu
Gökalp, aşiretçiliği, Kürt kimliğinin yaşandığı sosyal doku olarak tanımlamıştı. Hastalık olarak tanımladığı bu teskilât yüzünden devletin, Kürt bireyine ulaşamadığını söyleyen Gökalp, bir hastalığın tedavisi için önce onu teşhis etmek gerektiğini belirtiyordu: Köylülerimiz çogunlukla Kürt kavmine mensup cahil ve asiret ahlakına sahiptirler, vatani ve millet hislerinden tamamen mahrumdur. Kürt köylüsü genel masraflara katılmanın yüceliğini bilmediği için vergi vermek istemez. Vatanı köy ya da aşiretten ibaret sandığı için askerlikten kaçar, hükûmet dairelerini istila, memleketi her cesit yoldan sapmalara sürüklemektedirler. Bu hastalik, uygun bir toplumsal tedavi tatbik olunmak şartıyla iyileştirilebilir."…Bu hastaligin tedavisi için yakın vadede bir dizi toplumsal çözüm de önermişti. Buna göre mahkeme üyeleri bölge insanından seçilmemeli, arazi sahipleri memuriyete alınmamalı, davalıların mahkemelere bizzat gelmesi zorunlu kılınmalı ve köylülerin hissiyat-i vataniye ve efkâr-ı milliyeye sahip olmalari için köy mekteplerinin kurulmalydi. Öte yandan göçebe ve yarı göçebe aşiretlerin yerleşik hayata geçirilmesi için, göç yollarının tespit edilip zamanla daraltılması gerekliydi.
Sayfa 156Kitabı okudu
Reklam
A. Baran Dural
“Kadınları, “siyasal özne” olarak tanımlayan ancak kadınlardan yeterince destek görmediğini fark edince, bununla yetinmeyip bir de Osmanlı İttihad Terakki Kadın Örgütü’nü kuran İttihad ve Terakki, Türkiye’de Kemalizm tarafından tamamlanacak sürecin başlatıcısı olmuştur.”
Sayfa 113Kitabı okudu
Gençleştirme hamlesi Türk ordusuna yeni bir dinamizm ve özgüven kazandırır. Nitekim Enver Pasa’nın riyasetinde gerçekleştirilen bürokrasideki ıslahat, Harb-i Umûmi ve İstiklal Harbi' nin de askeri kadrosunu teşkil eder. Burada önemli bir tartışma konusu Enver Paşa’nın rütbeleri hızla atlayarak Harbiye Nazırı olmasıdır. İhtiras ve yetenek ekseninde tartışılan bu hususta, esasında dönemin iklimi ve değişim dinamiği gözden kaçırılmaktadır. Zira Pareto’nun "seçkinlerin dönüşümü" teorisine göre yeniliğin önünün açılması ve eskinin tıkanıklığının giderilmesi için radikal kararların alınması şarttır ve elbette radikal kararlar da genç ve dinamik seçkinler tarafından alınır. Bu doğrultuda ordudaki gençleştirme politikası Makedonya dağlarında çetecilere karşı mücadelede, Mesrûtiyet in ilânında, Trablusgarp Müdafaası ve Edirne’nin Bulgarlardan geri alınışında ön plana çıkan Enver Paşanın şahsında gerçekleşir. Enver Paşanın 1914te Harbiye Nazırı olmasını müteakip askeri bürokraside yaptığı revizyon; şahsi ikbalinden ve ihtiraslarından ziyade, sonuçları itibariyle ordudaki siyasi ikiliği ve eski-yeni seçkinler mücadelesini sona erdirmek amacına matuftur denebilir. Bu noktada Enver Paşanın ordudaki hızlı yükselişindeki esbab-ı mucibe de seçkinlerin dönüşümü ve yeni seçkinlerin hâkimiyet mücadelesiyle açıklanabilir. Lakin hiç şüphesiz temel konu kadro değişimi, zihniyet dönüşümü ve yeni tekniklerin tatbik alanı bulmasıdır.
Bu konuda İtalyan iktisatçı ve sosyolog Vilfredo Pareto nun" seçkinlerin dolaşım teorisi" meselenin daha teorik bir çerçeveden ele alınabilmesine imkân sağlar. Seçkinlerin dolaşımı teorisi özetle; değişimin genis halk kitlelerinden ziyade seçkinler eliyle gerçekleştirildiği ve değişim süreçlerinde yeni nizamın tesis edilmesi için eski düzenin ve kadroların tasfiye edilmesi düşüncesine dayanır. Zira "insanlık tarihini seçkinlerin durmadan devam eden yer değiştirme tarihi" olarak ele alan Pareto, seçkinleri, toplumsal değişimlerin lokomotifi olarak görür ve onlari merkeze alır.
Benim açımdan Cemiyet’in en mühim tarafı üyelerinin pek çoğunun dönemlerinin en namuslu adamlarından olmalarıdır. Burada "namus" tan kasıt bugün manasının ekseriyetini kaybederek belden aşağı inen "namus" değildir. Kalbi, zihni, filli içeren tam ve kâmil bir "namus" tur. Damat-ı Şehriyari ve başkomutan iken Türkistan dağlarında şehit olmayi seçen Enver Paşa’nın; sıradan memurluktan sadrazamlığa yükselen ama hep fakir kalmayı seçen Talât Paşa’nın; görüşlerine katılmasa da Türk dili için yazmasını gerekli gördüğü yazarlara kol kanat geren Ziya Gökalp' in namusundan bahsediyorum.
Reklam
Oğuz menkıbesi, Uygurca bir metinde,
Oğuz doğduğu zaman yüzü mavi, ağzı ateş gibi kırmızı gözü, saçı ve kaşları siyah bir dünya güzeliydi. Annesinin memesinden ilk sütü emdikten sonra, bir daha emmedi. Yiyecek istedi, lakırdı etmeğe başladı. Kırk günde büyüdü: dolaşıp oynuyordu. Oğuz’un ayakları öküze, vücudu kurda, göğsü ayıya benzerdi. Böğürleri kıllı idi. At sürü­sü güder, beygire
Sonra’nın kılıcını kuşanarak lider bir nesle sövmekte rahatsız edici bir şey var. Bu sövüp sayma kadar, eninde sonunda Osmanlılar adına verilmiş bir ölüm kalım mücadelesinin söz konusu olduğunun unutulması da insanın yüreğine girmiyor değil. Ters ve kötü gitmiş her şeyin ‘Ittihatçıların’ kapısının önüne yığılması yoluyla bir sağıltım sağlanmış olacağının zannedilmesi ise doğru ve bilimsel değil.
Yaban arıları, dağ bülbülleri ve tarla kuşlarının dışında buraların dağları, zamanla susmuştu. Çobanların çığlıklarıyla ağır ağır ilerleyen keçi sürülerinin izleri kaybolalı, çok olmuştu. Burnunu dışarı çıkarıp tehlikeyi koklayan dağ sıçanları bile, yavaş yavaş terk etmişlerdi vadiyi. Kartallar, şahinler uğramaz olmuş, birkaç yıl önceki kışı gözden uzak bir mağarada geçiren boz ayı, çoktan toprak olmuştu. Bu vadi; kanla besleneli beri, susmuştu.
Gökberk Yücel-Hakan Boz
“Enver Paşa’nın 1914’te Harbiye Nazırı olmasını müteakip askerî bürokraside yaptığı revizyon; şahsî ikbalinden ve ihtiraslarından ziyade, sonuçları itibariyle ordudaki siyâsî ikiliği ve eski-yeni seçkinler mücadelesini sona erdirmek amacına matuftur denebilir.”
Sayfa 22 - Timaş YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Oğuz Han Menkıbesi.
Oğuz dini, "Oğuz Han" adlı bir kahramanla başlar. Türk an'anesi, "Oğuz Han"ın şeceresini bu suretle zaptetmiştir: Türklerin ilk ceddi "Türk Han", yahut "Ebülce Han" dır. Çadır yapmasını iptida düşünüp icat eden bu zattır. Bunun: "Tutuk", "Amlak", "Barsacar",
Türklük IRKIMIN TÜRKÜSÜ Türk Ocağına Biz Oğuzlar soyu olan Türkleriz; İlk ateşi parlatan,
Bugün emin ol ki, bütün vatanıni seven herkes, olan biten her şeye rağmen sizin muvaffakiyetinize çalışıyor. Çünkü senin muvaffakiyetin Anadolu'nun muvaffakiyeti demektir.
Sayfa 209Kitabı okudu
Enver Paşa'dan M.Kemal Paşa'ya
Bu mesaimizde hiç bir vakit resmen sizin namınıza değil, ancak memleketin bir ferdi olmak itibariyle hususi çalıştık.
Sayfa 207Kitabı okudu
143 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.