Yirmi iki yıllık yaşantıma birçok savaş, birçok mağlubiyet ve birçok kaybediş sığdırdım. Her birinde kendi çıkarlarımı tamamen kenarı bırakarak hareket ettim.
Yeri geldi kendi çıkarlarımı düşünmediğim her insanlardan bile hakaret işitiverdim. İşte o zaman başladı ilk derdim, çocuğum büyüdükçe geçer zannederdim. Geçmiyormuş aksine artıyormuş, yirmi birinci yaşımda bunu öğrendim.
İnsanlara çok güvendim, yanıldım, gücendim. Her düştüğümde ayağa yalnız kalkıverendim. Her mücadelemde en ufak ilgiye yüzü gülendim. Tecrübelendim, elendim ve işiniz düşünce aklınıza ilk gelendim (!)
Ve yine yirmi birince yaşımda bütün bu yaşadıklarımı kenarı bırakarak “sonsuz fedakarlıkla” kalbimi birine teslim ediverdim. Öyle ki tüm savaşlarımı bir kenarı bırakıp “kendi olabildiğim” tek yer sendin. Sonra sen de değişiverdin. Savaşım senin içinken beni yalnız bıraktığını fark ediverdim. Tekrar başa dönüverdim. Kalan ömrüme saklayacağım tek bir nasihat öğrendim:
“Yalnız geldiğin bu dünyadan, yalnız gideceksin. Yeri gelecek ürkecek, yeri gelecek ürküteceksin. Ama önceliğin kendin olmadıkça hep üzüleceksin…”