Refik Halit Karay'in ironisinde bu teselli kendini daha da belli etmekteyken ona kulak verelim: "Fransızların 'Bir felaket hiçbir zaman tek başına gelmez' sözü meğerse büyük hakikatlerden imiş. Hatta hususi mahiyette, aile hayatıyla alakalı bir dert de yine tam bu sırada başıma gelmiş değil miydi? Fakat Fransız atasözü eksikti. Ben daha mühim bir hakikat keşfediyorum: Yalnız gelen felakete dayanmak, çiftli veya üçüzlüsüne göğüs germekten zordur. Bir dert diğer bir derdin tesirini azaltır, dertler çoğalınca her biri ayrı ayrı gücünü kaybeder kuvvetler birleşeceğine dağılır. Belki de fizik kaidelerine uymayan bu muadele (eşitlik), ruhiyat bakımından vakıaya uygundu. Hangi birini düşünürsün? Başlarsın hepsini de az düşünmeye! Tek fikir üzerinde derinleşmeye imkan yoktur ki... Çaresiz bir onu, bir bunu; biraz ondan, biraz bundan düşünmeye... Hiçbiri fikrisabit' halini almaz. Adeta bir nevi dert hovardası, zamparası olursun, büyük, öldürücü kedere yer kalmaz. İnsanların harplerdeki felaketlere mukavemeti galiba felaketlerin çeşitliliğindendir. Can korkusuna açlık ıstırabı, açlığa kömürsüzlük, kömürsüzlüğe de muhacirlik karışır. Faraza muharebede ölen amcana acıyayım derken babanın şehit düştüğü haberi gelir. 'Aman of demeye vakit bulamazsınız, bir bomba ile evin başına çöktüğünü görürsün. Hülasa tek derdin üzerine düşemediğin, birini unutmadan öbürüne çattığın; kendini dertlere taksim ettiğin için daha iyi dayanırsın. Amerikan filmlerinde görmez miyiz? Tek yumrukla yere yuvarlanıp bayılan adamı bazı defa yine yumrukla ayıltırlar."