Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
ALINTI...
Semavî kitapların emri: “Öldürmeyeceksin”. Hıristiyan Avrupa, en sefil çıkarları için dünyanın bütün Mandarenlerini öldürdü ve öldürmeye hazır. Goethe: ‘Ya örs olacaksın, ya çekiç” diyor. Şark, Sadi’den Gandi’ye kadar aksi kanaatte: “Yemin ederim ki, dünyanın bütün toprakları bir tek insanın kanını akıtmaya değmez.” Kim
184 syf.
10/10 puan verdi
·
1 saatte okudu
Seçilmiş yol...
Herkesin kendi Kişisel Menkıbesi vardır yalnız bunun farkında olanlar azınlıktır. Öyle ya herkes bakırı altına çevirebilseydi değeri kalır mıydı altının... Her şey bir ve tektir ve herkesin Kişisel Menkıbeleri farklı yollardan götürsede yolun sonu/sonsuzluğu da bir ve tektir. En başında gönlünün aslına kulak verenler girecektir bu yola... Bu yol aşılması kolay bir yol değildir elbet. Sadece bir Rehberin olmazsa aşılması imkasızdır ve bilinmelidir ki o Rehber varılması gereken hedeflerin birincisidir. Bu yolda kimi bela kimi hayır bildiğin onlarca hadise yaşayacaksın. Eğer İşaretlerin Dili’ni anlamaya başlarsan her şeyin bir şeyden geldiğini de bilirsin ve senin için şer kalmaz. Kendine bir Rehber edindiğin an o artık hayatının her parçasını yine senin Kişisel Menkıbeni yaşayabilmen için dizayn eder. İşte Lütuf Kuralı bu dizaynın bir parçasıdır çünkü hayat senin Kişisel Menkıbeni yaşamanı istiyor... İşin aslı şu ki: Hakikat aramakla bulunmaz ama bulanlar arayanlardır. (Gazali)
Simyacı
SimyacıPaulo Coelho · Can Yayınları · 2023206,7bin okunma
Reklam
Atatürk’ün tarih bilinci nereden geliyor, tarih disiplinine bakışı bir asker olarak nasıl gelişiyor? Atatürk’ün tarih şuurunu o sözden daha fazla yansıtan bir sözü daha vardır. Tam bir pozitivist tarih anlayışı var. “Tarih yazmak, yapmak kadar mühimdir,” diyor. “Yazan, yapana sadık kalmaz ise değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak mahiyet
DÜŞE KALKA YÜRÜMEK AKLIN KADERİ
Dücane Cündioğlu Düşe kalka yürümek, düşe kalka yolu katetmek, düşe kalka menzile ermek, erişmek, hep bilmeden, tanımadan yola revan olmanın, tecrübe edilmemiş bir yolda olmanın cilvelerinden... (Nitekim yola çıkmanın yoldan çıkmak demek olduğuna daha önceleri işaret edilmemiş miydi?!) Düşe kalka yürümek, hatalar yapa yapa menzile ermenin bir
"İlerde arkadaşlığımızı bulandırması ihtimali olan şeyleri açıkça konuşmaktan çekinmemeliyiz.Bu gibi meselelerde korkaklık zararlıdır. Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu kabul edemiyor musunuz? Bütün yakınlaşmalar,bütün birleşmeler yalancıdır.İnsanlar bir müddet birbirine sokulabilirler. Hatalarını anlayınca,yeislerinden her şeyi bırakıp kaçarlar. Halbuki mümkün olanla kanaat etseler, hayallerindekini hakikat zannetmekten vazgeçseler böyle olmaz. Herkes tabii olan kabul eder,ortada hayal kalmaz. Hepimiz acınmaya layıkız. Başkasına merhamet etmek, daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki,ne kendimizi bu kadar büyük, ne de başkalarını zavallı görmeye hakkımız yoktur...
Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyan'ın en yüksek derece-i i'cazına bakmak istersen, şu temsil dürbünüyle bak. Şöyle ki: Gayet büyük ve garib ve gayetle yayılmış acib bir ağaç farzedelim ki, o ağaç geniş bir perde-i gayb altında bir tabaka-i mesturiyet içinde saklanmıştır. Malûmdur ki, bir ağacın insanın a'zâları gibi onun dalları, meyveleri, yaprakları, çiçekleri gibi bütün uzuvları arasında bir münasebet, bir tenasüb, bir muvazenet lâzımdır. Herbir cüz'ü, o ağacın mahiyetine göre bir şekil alır, bir suret verilir. İşte hiç görülmeyen -ve hâlâ görünmüyor- o ağaca dair biri çıksa, perde üstünde onun herbir a'zâsına mukabil bir resim çekse, bir hudud çizse; daldan meyveye, meyveden yaprağa bir tenasüble bir suret tersim etse ve birbirinden nihayet uzak mebde ve müntehasının ortasında uzuvlarının aynı şekil ve suretini gösterecek muvafık tersimat ile doldursa; elbette şübhe kalmaz ki, o ressam bütün o gaybî ağacı gayb-aşina nazarıyla görür, ihata eder, sonra tasvir eder. Aynen onun gibi, Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyan dahi hakikat-i mümkinata dair -ki o hakikat, dünyanın ibtidasından tut, tâ âhiretin en nihayetine kadar uzanmış ve arştan ferşe, zerreden şemse kadar yayılmış olan şecere-i hilkatin hakikatına dair- beyanat-ı Kur'aniye o kadar tenasübü muhafaza etmiş ve herbir uzva ve meyveye lâyık bir suret vermiştir ki; bütün muhakkikler nihayet-i tahkikinde Kur'anın tasvirine "Mâşâallah, Bârekellah" deyip, "Tılsım-ı kâinatı ve muamma-yı hilkati keşf ve fetheden yalnız sensin ey Kur'an-ı Kerim!" demişler. Sözler - 434
Reklam
Markopaşa · 3 Şubat 1947 · Sayı: 9 Markopaşa'nın bu sayısı ile kadroya Rıfat Ilgaz da katılmış olmalıdır. Ilgaz, Boğazlayan Ortaokulunda hastalanmış, 2 Ocak 1947'de İstanbul Validebağı Sanatoryumuna gelmişti. Kendi anlatımıyla Boğazlayan Ortaokulundaki görevine başladıktan (2 Kasım 0946'da atanmıştı) bir-iki ay sonra Markopaşa'ya katıldı
Bir yandan gazete yayımlanırken diğer yandan da mahkemeler sürmektedir. Bu sıralarda Markopaşa aleyhine gösteriler de yapılmaya başlanmıştır. Dönemin diğer gazetelerinde, satıcılardan aldıkları Markopaşa'ları yırtan yurttaşlardan söz edilmektedir. Eskişehir'de Markopaşa'yı getiren Toros Ekspresi'ne saldırı girişimi olur (Cumhuriyet ile Ulus,
Alibaba'nın bu sayısı ile Markopaşa'nın 1.dönemi kapanacaktır. Bir yılı az geçen bu dönemde Markopaşa 23, Merhumpaşa 4 , Malumpaşa 5 ve Alibaba 4 sayı çıkabildi. 55 haftanın 36'sında çıktığına göre, 19 hafta gazete engellerle karşılaştı, yayımlanamadı. Sabahattin Ali 19 Aralık 1947'de içeriye girdi. Gazete üzerinde hükumetin, sıkı yönetimin,
Hakikat yalnız kalmaz
“Peygamberimizin amcası Ebu Talip ona risaletinden vazgeçmeyi tavsiye ettiği zaman Hz. Peygamber: “ Amca , yalnız kalacağımı düşünme! Hakikat yalnız kalmaz. Bir gün gelir Araplar da Arap olmayanlar da onu kabul ederler, onun etrafında birleşirler.” demiştir. “
Reklam
İKİNCİ BASIMA ÖNSÖZ Türk Ülküsü'nün bu ikinci basımı, birincisine göre oldukça değisiktir. İlk basımdaki tarihe ve kalem mücadelesine ait yazılar bırakılmış, doğrudan doğruya ülkünün türlü konularını ilgilendiren yazılar alınmış ve bunlara yine ülkü ile ilgili yeni yazılar eklenmiştir. İlk basımda bulunup da ikinci basımda
Ülküler Saldırıcıdır
Biyoloji bakımından canlıların, yani hayvanlarla bitkilerin gayesi kendi soyunun bütün dünyayı bürümesidir. Hiçbir hayvan veya bitki cinsi dünyayı kaplayamıyorsa bunun sebebi aynı gayeyi güden baska cinslerin mukavemetine maruz kalmasıdır. Cinslerin aynı gaye için yaptıkları bu tesir ve maruz kaldıkları tepkiden "hayat kavgası"
  Sorularla Risale DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 4. BÖLÜM
176 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.