Dağ başındaki iki ölüden çok, Saraybosna'daki iki ünlü savaşa neden olduğu sancısı, bir olayın kendisine değil, daha çok olayın dekoruna önem verilmesine ileri geliyordu. Oysa, bir insana yapılan bir haksızlık, o insanın unvanına ya da o haksızlığın ipek perdeli bir salonundan mı, yoksa bir köy ahırında mı yapıldığına göre hiç önem değiştirmez. İşte, bu nokta göz önünde tutulmuyor.
- Kötülüğü nasıl engelleyebiliriz, diye sordu. Yaşlı adam: - Bir haksızlık karşısında yapılacak çok şey var çocuklar, dedi. Eğer kişinin o kötülüğü eli ile engellemeye gücü yetiyorsa eli ile engellemesi onların en başında gelir. Kastettiğim karşılık vermek değil, engel olmaktır. Eliyle engel olamıyorsa diliyle engel olmaya çalışması ise bir diğeridir. Bu, itira etmek, savunmak, açıklamak, karşı koymak anlamına gelir. Buna da gücü yetmiyorsa kişinin kalbinden o kötü şeye karşı öfke duyması gerekir. Eğer kalbimizle de öfke duyamıyorsak kötülük bize çoktan bulaşmış demektir.
Reklam
İlk defa haksızlığa maruz kalan bütün çocuklar böyle etkilenir işte. Çocukların tek düşündüğü, kimsenin onlara haksızlık etme hakkının olmayışıdır. Siz ona haksızlık etseniz de sizi yine sever, ama bir daha asla aynı çocuk olmayacaktır. Hiç kimse uğradığı ilk haksızlığı hazmedemez.
“Yaşamda haksızlığa uğramamaktan çok haksızlık etmemeye dikkat etmeli ve iyi görünmeye çalışmaktan çok iyi olmaya çalışılmalıdır.” Sadece iyi biri olmaya çalışarak değil gerçekten iyi olarak ve aynı zamanda kötü olanı da iyileştirerek ideal olan bir dünya inşa edebiliriz.
Dünya kurulduğunda haksızlık da bir tutamadı. Ama her yeni kuşak, ne önemi var, diye düşünerek biraz biraz üstüne eklendi, görün bakın şimdi ne durumdayız.
"Aşırı doğruluk, aşırı haksızlık getirir."
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.