" kökü çok eskilere yatsa da hâlâ üstünde konuştuğumuz feminizm akımını önyargılardan, kadınca ve erkekçe bakışlardan bağımsız, serinkanlı bir biçimde incelememiz gerekmiyor mu artık.. ne de olsa yeni başbakanımızın bir kadın olması konuya başka bir güncellik kazandırıyor..
önce, kimi tutucu kadınlarca da benimsendikleri için daha yaygın olan erkekçe önyargılara bir gözatarsak: "kadının yeri, evidir... çalışan kadın, evine ve çocuklarına yeterince zaman ayıramaz.. kadının yapısı temelde duygusaldır... feministler erkek düşmanıdırlar, erkeklerden yüz bulamayacak kadar çirkin oldukları için feminizme sapmışlardır.. aslına bakılırsa kadın yazarlar da onlar kadar ukala ve çekilmezdir.. zaten kadınlar kendi aralarında sevişebilecek ve evlenebilecek olanlar diye ikiye ayrılırlar.. benim karım bu kadar sevgi dolu, yumuşakbaşlı olmasa her kaçamaktan sonra evime döner miydim"
(bu övüncü taşıyan bir erkeğe bağlanmış kadının, hayata onunla aynı açıdan baktığı, "erkeğin kökü içeride olsun da gerisi önemli değil" inancına kapılandığı anlaşılıyor...)"