"cesaret gerektirdiğini biliyorum, bende de ondan yeterince yok," dedi Suha. "benim sorunum bu. çok korkak davranıyorum, gerçek aşk büyük cesaret ister, derler."
"sanırım öyle," dedi Dünya. "ya da büyük bir kayıtsızlık"
anladım ki kalbimi kendi gövdemde taşıyamıyorum.
tersine, onun ağır ağır ürperen sular üzerinde,
dışarıdan düşmüş,
neredeyse bir felaketten arta kalmış,
bir çöp parçası gibiyim.
içimiz bir dolap değil ki açıp bakalım, açıp gösterelim. yine de anlatıyoruz ama. bizi fark edince eşyaların arasına gizlenmeye alışan bir böceğe benziyor anlattıklarım. eşyayı kaldırınca kımıldamadan durduklarını görürsünüz. söylediklerim bir defterin yaprakları arasına kıvrılmıştır. sayfaları açtıkça onları
göreceğimi sanıyorum ama, anlıyorum ki asıl söylediğim şeylerdir altına gizlendiğim. fark edilmesinden korktuklarımı kapadığım eşyalar oluyor anlattıklarım.
- bir adamın sevgisi nefretinden çok daha tehlikelidir.
bunu biliyordum.
- nefretin eylemleri şüphe içerir sevgiyse her şeyi kendine hak görür. bunu sakın unutma ve nefretimle idare etmeyi öğren.
"ben ölürken çok uzaktaydın, biliyorum. bir yıldır görüşmüyorduk. öldüğümü iki yıl sonra, verdiği haberin farkında bile olmayan birinden işittin, söz arasında. ama beni, kendi elimle öldürdüğünü, sen, bilmiyordun..."
"Kendimi kimi zaman, hani şu köy evlerinin duvarlarında asılı halıdaki eğilmiş su içen ceylan zannediyordum. Meğer o geyikmiş ya. Yıllarca yanlış koşullanmışım."
- Deli Zarif
ağlamış mıydı? şu anda bir şey hatırlamıyordu. tek hatırladığı, son nefesini vermiş kardeşini kollarında
taşıdığı ve yola fırlayıp, sanki kendi gözyaşları kâfi gelmeyecekmiş gibi, yoldan geçenlerin gözyaşlarını dilenmek için herkesin içinde onu havaya kaldırmasıydı.
dünyada yapacak bir şeyim olduğuna inandır beni. bu taşta, bu çiçekte bir payım bulunduğuna.
madem ki gökyüzü şimdi böyle engin ve sözcükler böylesine yalındır. bir kez daha aç kapıları sonuna kadar; yeni sorularla sarıp sarmala beni. göğün denizle birleştiği o yerlerde bir umarım kalmıştır...