Cemal Paşa ile Almanya seyahatine çıkıyorduk. İstanbul'da kumandan bana nişan ve madalyam olup olmadığın sordu. Boş göğüslü bir subay, iyi bir süs değildir. Bir iki gün içinde bir harb madalyası, bir de kılıçlı Mecidi nişanı aldım... Nişan ve madalyalarımdan ikisini göğsüm süslü olmak için, birini operada nefis bir oyun seyrettiğim için, birini Hamburg Belediyesinin ziyafetinde bulunduğum için, bir başkasını Baden-Baden kasabasında bir İmparator yüzü gördüğüm için almıştım.
İstanbul'da kumandan bana nişan ve madalyam olup olmadığın sordu. Boş göğüslü bir subay, iyi bir süs değildir. Bir iki gün içinde bir harb madalyası, bir de kılıçlı Mecidi nişanı aldım.
Osmanlı İmparatorluğunun çöküş devresi bir güneşin batarken bulutların yanar gibi görünüp, suyun üzerine bir kızıllık düşürerek görsel bir şölen yansıtması gibi sahnelere tanık olmuştur. Namık Kemal, Hürriyet Kasidesi'nde 'Biz ol al-i himem erbab-ı cidd ü içtihadız kim, Cihangirane bir devlet çıkardık bir aşiretten' diyordu. O
İstanbul'da kumandan bana nişan ve madalyam olup olmadığını sordu. Boş göğüslü bir subay, iyi bir süs değildir. Bir iki gün içinde bir harb madalyası, bir de kılıçlı Mecidi nişanı aldım.
Mesela bir tarihte bir gazetede Profesör Saffet Rıza Alpar için, “Babası Rıza Paşa da Atatürk’e düşmanlığıyla biliniyor" diye bir ibare kullanılmıştı. Gazete, Rektör Saffet Rıza Hoca’ya karşıydı. Ancak babasıyla uğraşmasının anlamı neydi? Üstelik Balkan Savaşı’nın en kahraman üç kumandanından biri olan İşkodra müdafii Hasan Rıza Paşa o mevkide şehit düşmüştür. Şehit olduğu gün ikinci kere mirlivalığa (tuğgenerallik) terfi etmiş ancak beratı, harb madalyası ve kılıcı kendisine ulaşamamıştı. Gazi Mustafa Kemal Paşa’yla hayatta hiç tanışmadığı bilindiği gibi yaş ve rütbe farklarından ötürü gıyaben tanıdığı bile şüphelidir.