Ne diyebilirim ki? Söyleyecek hiçbir kelimem yok bu kitap için. Öyle harika, öyle kusursuz, öyle derin... Jack London okumayı çok seviyorum zaten, kendine has gerçekten çok güzel bir dili var. Fakat otobiyografik bir roman olarak tanımladığı bu eser onun imza eseri olabilir diye düşünüyorum.
Martin Eden aslında burjuva sınıfı ile işçi sınıfı arasındaki ayrımı ortaya en net koyan karakter çünkü kendisi bu iki sınıfın da hiçbir yerinde var olamıyor. Tüm bu karmaşa içinde kalbine inen aşktan sonra bir değişim ve dönüşüm içine giren, okuyarak kendini yeniden var etme yoluna giren Eden öte yandan da yazarlık noktasında bir yerlere gelmek ister. Ancak başta Ruth olmak üzere bu konuda ona pek de umut veren biri yoktur. Ancak Martin Eden demek mücadele etmek demekti.
Kitabın sonu mu? İçi beni yakar işte. Ters köşe bir sonu var gerçekten. Kitabın sonunda öylece durup düşünmeye başladım bittiğinde.
Velhasıl okuma hayatımdan bir Martin Eden geldi ve geçti...