KUTÜLAMARE ZAFERİ - 29 Nisan 1916-
Türk'ün bu büyük zaferi bambaşka,
Kutülamare ’de geldik biz aşka.
Güvendik Süleyman Askeri Beye,
Varıyor Beyim Kutülamare’ye.
Genç kız bi adamı çok sevdi,
İmkansız olduğunu bile bile,
Önce korktu gözlerine bakmaya,
Ya yanarsam dedi...
Meğerse adam çoktan görmüş,
Genç kızın gözlerini,
Ne kadar güzel gözleri var demis
Kendi kendine...
İç titreten bir atmosferde iki ruhun kısa süreli temasını ve bu temasın tüm hayatlarına nasıl nüfus ettiğini okuduğumuz şefkatli ama son derece de vurucu bir metin. Sade bir uslup yalın bir dil ile anlatılan buzulların ve karın beyaz sakinliğinde ilerleyen büyülü gerilimli hüzünlü bir hikaye. İki insanın kesişen yolları sonrası ikisi için -özellikle geride kalan için- katman katman başka sayfalar açılıyor önlerinde. Unn tarafından bakıyorum hikayeye; travma bagajı dolu küçük bir kız. yalnızlığını hissetiği bir bağla sonlandırmak isterken hata yaptığını düşünüyor ve kaçıyor belki bir süreliğine yüzleşmek istemiyor bununla ve kaçtığı yerde kör bir heves onu acı bir sona sürüklüyor. Siss tarafında ise sevilen baskın karakterli çok da derdi tasası olmayan biriyken bir karşılaşma ona içindeki boşluğu hatırlatıyor ve onun dolmasıyla hayatının dönüşümü bulduğu değerin kısa sürede kaybı sonrasında yaşadığı yasın derinliğini görüyoruz. Bir anda parıldayan sonrasında yitip giden bir alevin nerelere gebe olabileceğini nasıl dönüştürebileceğini hissediyoruz.Bol betimlemelerin metaforların olduğu hızlı okunan ama duygusal ağırlığı açısından zorlayan da bir metin.Keyifli okumalar.
Buz SarayıTarjei Vesaas · Timaş Yayınları · 2014312 okunma
Geçiyorum gecenin tenha yorgunluğundan
Abıhayatı içmiş kana kana geceler
Arıyorum çehreni rüzgarın soluğundan
Sana dair hayaller,sana dair imgeler...
Sızlıyor yüreğimin en kuytu köşeleri
Bir yol bulup çıkınca sakladığım anılar
Özlüyorum içimde kaybolan neşeleri
Nasıl geçip gittiniz heves almadan yıllar...
Bir akşam ezanında telaşlı çocuk gibi
Vehimin ensesinde sabaha koşuyorum
Sanki bu gece kabir açıldı yerin dibi
Üzerime serpilen toprağı okşuyorum...
Bir dev gibi yürüyor üstüme soğuk kasvet
Bana mahsus bir öfke bana karşı husumet
Herkes uykuda bende can alıcı bir halvet
Gece kavgamın adı, gece bitmez nedamet...
Geceye karşı kozum son sayfası Mushaf'ın
Okuyorum 'felak'ı kaçıyor sinsi düşman.
Ey zenginliği sonsuz! Ey adresi felahın
Yalnız sana sığınan bu kasvetten kurtulan...
şu dünyaya karşı içimde zerre heves kalmadı. her an herşey olabilir fikri geldi bi yerlere tünedi. güvensizlik değil bu ama hangi kelime ile tarif edilir bilmiyorum. nenem tadı kaçtı derdi. bu işin tadı kaçtı. hayatında tadı kaçtı sanki. içinde istesende karşıdakinden istemem gerektiğini kabul edince tadı kaçıyor.
"Kimi zaman beklentiler karşılanmadığında istekler gerçekleşmediğinde umutlar azalıyor, heves kaçıyor ve boşluğa düşerken insanın şevki kırılıyor. İnsan bitip tükeniyor, devam edecek gücü kalmıyor, nefes alacak arzusu bile yok oluyordu. İşte o anda bir şeyler oluyordu. İstem dışı, beklenmedik, adına mucize dediğim, kaderi, yolu ve yönü değiştirecek bir şeyler başlıyordu. Hayatın ne kadar güzel olduğunu, kontrol eden bir merciin bulunduğunu ve en dipteyken bile aniden tepelere çıkabileceğini gösteren bir mucizenin varlığı ortaya çıkıyordu. Bunun adını sen koy, benim aklıma sadece O geliyordu. Başıma gelen her şeyi deneyimlemem gerektiğini vurguluyor, bunların da bir bedeli olduğunu yaşatıyordu. Allah ne derse olacaktı. Bütün bunlara sonuna kadar dayanmam gerektiğini hatırlatıyordu. Sonu iyi bitince, bütün bunların sebebinin ne olduğu daha belirgin bir anlam kazanacaktı"
Yol gitmeli ya,
Gitmeli ya yorgunca.
Bir havadis açılınca,
Sıcaklar yakmalı ya gönülleri.
Gitmeli ya yıkılacak duvarları ansızın,
Perişan olmuşlara.
Yol gitmeli ya kör cahil öğrenince,
Ciddi bir yol gidiyor,
Zaman, mekân, olay birbirinden ayrılınca.
Yağmur yağıyor ve bütün hisler rögar kapaklarına,
Ağlayacaksa insan neye olduğunu bilmeden,
Düşününce hevesi kaçar.
Kimse bir hiç uğruna gelip giderken,
Kalem herkese bir tercüman olmaya çalışırken,
Artık oda yoruluyor ve susuyor.
Sustuğu belki de bir kurtuluş,
Çünkü bekleyince
Geçiyorum gecenin tenha yorgunluğundanAbıhayatı içmiş kana kana gecelerArıyorum çehreni rüzgarın soluğundanSana dair hayaller,sana dair imgeler ...
Sızlıyor yüreğimin en kuytu köşeleriBir yol bulup çıkınca sakladığım anılarÖzlüyorum içimde kaybolan neşeleriNasıl geçip gittiniz heves almadan yıllar ...
Bir akşam ezanında telaşlı çocuk gibiVehimin ensesinde sabaha koşuyorumSanki bu gece kabir açıldı yerin dibiÜzerime serpilen toprağı okşuyorum ...
Bir dev gibi yürüyor üstüme soğuk kasvetBana mahsus bir öfke bana karşı husumetHerkes uykuda bende can alıcı bir halvetGece kavgamın adı gece bitmez nedamet ...
Geceye karşı kozum son sayfasıMushaf ın
Okuyorumfelak ı kaçıyor sinsi düşman .
Ey zenginliği sonsuz Ey adresi felahınYalnız sana sığınan bu kasvetten kurtulan ...
@T_571
‘’Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar’’ kına ağıdının ertesi günü baba evinden ayrılıp evimize, kocamın değil lütfen dikkate alına:) bir kadın ve bir erkeğin aynı heves, aynı heyecanla eşyaları yerleştirirken yaşadığı coşkunun, yuva yapılamadığı, ‘ihtiyaç molalarında bir araya gelen yabancı yolcular misali’ yaşadığımız evli yılların üzerinden