Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dini Siyasete Alet İçin Değil, Siyaseti Dine Alet Etmek İçin
Ülkemizde dini siyasetten soyutlayanlar, ulemaya yakışmaz ve kıymetlerini düşürür gerekçesiyle, âlimlerin siyasetle uğraşmasına karşı çıkarlardı. Böylece siyaseti sadece kendilerine hasrederlerdi. Alimlerin ellerini öperek onların kendilerini çok saygın kimseler olarak düşünmelerini sağlıyorlardı. Onları acizler konumuna düşürerek aldatıyorlardı.
Sayfa 202Kitabı okudu
Tek Adam Yönetimi
Zira, ümmet şurası, Büyük Millet Meclisi, cumhuriyet, demokratik hükümet, tek şahıs yönetiminin kaldırılması gibi kulağa hoş gelen güzel kavramlar, Mısırlıları aldatmaya yetse de, her gün bu kavramların tam zıddını yaşayan Türk halkını aldatmaya yetmez. Bu kavramların gerçekleşmesi halkın irade ve isteğine bağlıdır. Oysa şura meclisi veya Büyük
Sayfa 183Kitabı okudu
Reklam
Mustafa Kemal'in hilâfeti yetkilerinden soyutladığı sıralarda Avrupa'da ise Hıristiyanlar bir bütün olarak örgütlenme amacıyla konferans düzenliyorlardı. 31 Ağustos 1927 tarihli Fransız Aksiyon gazetesi şöyle yazıyordu: Doğu Ortodoks Kilisesi temsilcileri, Rusya, Romanya, Ermenistan, Suriye, Bulgaristan, İskenderiye Patrikhanesi, Antakya Patrikhanesi, Kudüs Patrikhanesi, Kıbrıs ve Atina Patrikhanesi, Anglikan ve Pro- testan kiliseleri temsilcileriyle bir araya geldiler ve teorik ihtilaflarına ve görüş ayrılıklarına rağmen, tüm kiliseler bütün Hıristiyan halklara ortak bir bildiri yayımlayarak, Hıristiyan birliğinin zarûret ve şartla- rının belirlenmesi kararını aldıklarını açıkladılar. Bu, arzu edilen bir- liğin gerçekleştirilmesi doğrultusunda atılmış bir adımdır." Soruyoruz, İslâm devletleri hilâfet çatısı altında bir bütün iken, daha sonra kimin çıkarı için parçalandı? Hilafet nizamını korumakla be- raber, Kemalistlerin iddia ettikleri bozukluk ıslah edilemez miydi?
Sayfa 167Kitabı okudu
Batıyı Körü Körüne Taklit
Bizde yüksek okullarda ders veren bu adam ve benzerleri şöyle derler: "Dileyen dinine sarılır ve gereği gibi ibadet eder. Ancak kilisenin devlet işlerine karışmaması, yetki ve otorite talep etmemesi gerekir." Bu düşünceyi, aynen Avrupa'dan, özellikle de Fransız Devrimi'nden almışlardır. Onun için aynen kilise lafzını tekrar ediyorlar ve bununla camileri ve dinî otoriteyi kastediyorlar. Oysa İslâm dini, bireysel, toplumsal ve siyasal hükümler ihtiva eder. İslâm dini bir hükümet öngörür ve Müslümanların bu hükümetçe yönetilmelerini zorunlu kılar. İslâm toplumunda en güçlü ve etkin otorite, dinî otoritedir. Mantık ve iknanın aciz kaldığı yerde, dini otoriteye başvurulur. İ'la-yı kelimetullahın garantisi budur. Dolayısıyla İslâm dini, gücün kendi elinde olmasını öngörür; buna razı olmayanlar ise onun düşmanıdırlar. "Kim Allah'ın hükmüyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir." (Mâide, 44)
Sayfa 165Kitabı okudu
Kemalistlerin yaptıklarını din ile bağdaştırmaya, din usûlüne uydurtmaya uğraşıyorlar; olmuyor. Bu kez, dini Mustafa Kemal'e uydurmaya çabalıyorlar. Aksi halde din, meşhur Ezher âlimlerinden Şeyh Yusuf ed-Decevi'nin dediği gibi olurdu: "Ya din ve vatan için, ila'y-ı kelimetullah için savaşan mücahidlerin düşmanlarının, hırsız ve hainlerin karşısına dikilir, büyüklerimizin yolundan gider, yeryüzünün en ileri ve müreffeh toplumu oluruz; ya da bizi gerileten bu dini, hayatımızdan çıkarırız." Şeyhin ila'y-ı kelimetullah için savaşan mücahidlerden maksadı, Mustafa Kemal ve arkadaşlarıdır. Hırsız, hain ve mücahid düşmanları olarak nitelediği kimseler ise, Sultan Vahdeddin ve biziz. Bu adamın sözlerinden şöyle bir anlam çıkıyor: Bu din ya bize Mustafa Kemal'e saygı ve sevgiyi, muhaliflerine de kin ve öfkeyi emreder; ya da biz bu dini hayatımızdan sileriz. Anlaşılan adamın Mustafa Kemal'in mücahidliğine, takva ve dürüstlüğüne, bizim de hainliğimize olan inancı, dinine olan inancından daha fazladır.
Sayfa 133Kitabı okudu
Hilafetin İki Rüknü
Burada halife ve hilâfet konusundaki mezhebimi tescil etmek istiyorum. Hilafet; İslâmî hükümetlerden herhangi birisinin ayrıcalıklı sıfatı değil, herhangi bir hükümetin İslâm şeriatını uygulamak üzere Rasûlullah (sav)'ın hükümetine niyabet (vekalet) etmesinden ibarettir. Hilafetin iki rüknü vardır: 1) hükümet, 2) niyabet." Bu iki rükünden birinin yokluğu, hilâfetin geçersizliğini gerektirir. *Müellifin hilafeti tarifi tüm Müslümanların icmaı üzerinedir. İmam Mâverdî'nin tarifi şöyledir: "Dini korumak ve dünya siyasetini yürütmek amacıyla Rasûlullah (sav)'a vekâlet etmektir." Ahkâmü's-Sultaniye İbn Haldun ise Mukaddime'sinde şu tarifi getirmiştir: "Şeriat sahibine, dini korumak ve dünya siyasetini yürütmek amacıyla niyabet etmeye hilâfet veya imamet denir. Bu işi üstlenen de halife ve imam lakabını alır."
Sayfa 125Kitabı okudu
Reklam
Hilafetin Hükümetten Soyutlanması
Bizim onlarla kavgamız tek bir şahsın hilâfet makamına liyakatsizliğinden dolayı, bu görevin cemaate (Meclise) devredilmesi meselesi değildir. Üzerinde durduğumuz konu, hilâfetin ister bir fertte, ister cemaatte olsun, yetki ve görevlerinden soyutlanmasıdır; böylece din ve devletin ayrılması meselesidir. Bu, devletin dinî niteliğini yitirmesine ve İslâm şeriatının uygulanma alanından uzaklaştırılmasına neden olmuştur.
Sayfa 123Kitabı okudu
Mustafa Kemal ve Hilafet
Mustafa Kemal halife olmak isteseydi, şartlar buna son derece uygundu.9 Tüm yeryüzü Müslümanlarının temennisi de buydu. İslâm kahramanı, İslâm onurunun kurtarıcısı olarak ilan ettikleri kişiden hilâfet makamını esirgeyecek değillerdi. Özellikle de çeşitli menfi propagandalarla, Osmanoğullarını halkın gözünden düşürmesinden sonra, artık hilâfet makamının tek adayıydı. O ise, kendini Osmanoğullarından daha üstün görüyordu; ama hilâfet makamında gözü yoktu. Bilakis bir an önce bundan kurtulmanın çarelerini arıyordu. O, talip olduğuna (hükümete) kavuştuktan sonra, nefret ettiği şeyi (hilâfeti) nefret ettiklerine bırakmıştı. İslâm dünyasından gelebilecek tepkilerden çekindiği için, hilafeti hemen kaldırmadı. Yerine aşama aşama kaldırmayı tercih etti. Böylece diğer İslâm ülkelerinin, bu kuruma sahip çıkmalarının da önünü almış oldu. Türkiye'de hilâfet istemediği gibi, başka bir devlette de istemiyordu.
Sayfa 118 - 9)Mustafa Kemal'e halife olması yolunda birçok teklifler gitmiş, ancak o tüm bu teklifleri geri çevirmiştir. Son olarak Hindistan ve Mısır'dan bir heyet Ankara'ya giderek onu bu konuda iknaya çalışmış; ancak o, "Hilafet OsmanoğullarınıKitabı okudu
Hilali Korumak İçin Kalk, Gazi Mustafa Kemal'in Çağrısına Koş
Kemalistler, başlangıçta halkı kendilerine çekebilmek ve uygun ortamı kollamak amacıyla, şeriat hükümlerini uygulayacakları sözünü vermişlerdir. Şartlar kendi lehlerine oluştuğu ve ülke idaresine tamamen hakim olmaya başladıkları zaman, gerçek yüzlerini göstermişlerdir. Her fırsatta dine darbe vurmaktan çekinmemişlerdir. Şeyh Muhammed el-Gazâlî, Zalam fil-Garb isimli kitabında şöyle diyor: "İşgalcileri denize döken Türk ordusunun saflarındaki ve vicdanlarındaki yegâne unsur İslâm'dı. Mustafa Kemal'i, mücahid saflarını düzenlemesi ve organize etmesi amacıyla bizzat padişah göndermişti. Müslümanlar, Türklerin bu kurtuluş mücadelesini tüm güçleriyle desteklemişler, maddî-manevi yardımlarını esirgememişlerdi. Örneğin, Mısır'da halk sokaklara dökülüyor, yer gök şu nidalarla inliyordu: Ey Mısır, hilali korumak için kalk Gazi Mustafa Kemal'in çağrısına koş! Ama ne zaman ki mücadele başarıya ulaştı, Gazi gerçek yüzünü göstermeye başladı."
Sayfa 115Kitabı okudu
Allah'ın Hükümleriyle Hükmetmek
Sahabelerden(ra) Atatürk'e kadar gelen hükümetler halka hükmetmiş, onlara ise İslâm hükmetmiştir. Bu hükümetlerden herhangi birinin dine muhalif bir hareketi olduğu zaman, bu o hükümetin günahı olarak kabul edilmiştir. Nasıl ki bir Müslüman hevasına uyup günah işler; sonra kalbi Allah korkusuyla çarpar. Şimdiye kadar İslâm tarihinde alenen
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.