Biz bu yazımızda düşmanların Anadolu üzerindeki kötü niyetli emellerini kursaklarında bırakan ve İslâm'ın doğudan batıya kaymasını kolaylaştıran Malazgirt savaşı üzerinde duracağız. Çünkü bu savaş, askeri yönden çeşitli yenilik, taktik, dehâ ve kahramanlık örnekleriyle yüklü olduğu gibi, mâna bakımından da "İslâm'ı tebliğ ve Anadolu
Şeyh Edebali Karaman'lı bir fakihti. Gelenek, onun, kızını Osman Bey'e vermek için epeyce tereddüt ettiğini ve nihayet evinde misafir kaldığı ve bir odada yanyana yer yataklarında yattıkları bir gece gördüğü o meşhur rüyayı dinledikten sonra damatlığa kabul ettiğini söyler. Rüya şudur: Şeyh Edebali'nin göğsünden hilal şeklinde bir ay çıkar ve büyüyerek tam bedir halinde Osman'ın koynuna girer. O zaman Osman'ın kendi karnından bazı tarihlere göre de ikisinin arasından üç kıt'ayı dallarının altına alan, köklerinden büyük nehirlerin -Dicle, Firat, Nil ve Tuna- fışkırdığı büyük bir ağaç büyür. Ve böylece Osman, imparatorluğun bütün zafer tarihini rüyasında görmüş olur.
Ben, bilmediğim yerde bilmediğim hayatı olan, hiç görmediğim annemin yanına gelmek için gösterdiğim cesareti, çok iyi bildiğim babamın yanına dönmek için gösterememiştim...
Herkes annesinin kekini, reçelini, sarılıp öpmesini tebessümle hatırlarken, ne gözlerimi dolduran bir anın ne de sana kinlenecek bir davranışın oldu hatıralarımda...
Ekmek için bakkala göndermeye kıyamadığım Ali'm, bu vesileyle de olsa babasının isteğini yerine getirmekten heyecan, bense onun boş şişelerini atmaktan utanç duyardım.
Karagöz olarak sahneye çıktığımda, Hacivat ile ilk atışmamıza başlamadan düzgün takamadığım bıyığımın düşmesi, herkesi güldürmüştü. Salonda annem olsaydı belki ben de gülerdim…