İhsan Oktay Anar'ın okuduğum bu ilk kitabı Fantastik bir roman ve bence kurgusu çok iyi işlenmiş.
Okurken kişide Istanbul'u gezme isteği de doğmuyor değil.
Dili biraz ağır olsa da anlam bütünlüğü olarak anlaşılamayacak kadar karmaşık değil.
Üslubu ise son derece güzel.
İçerik olarak;
Her şey Uzun İhsan Efendi'nın oğlu Bünyamin'e Puslu Kıtalar Atlası'nı hediye etmesiyle başlar.
Uzun İhsan Efendi oğluna: "Sana düşlerimden başka verebilcek bir şeyim yoktu" demişti. Kendi düşlerini vererek hayatını vermişti aslında oğluna. Göremediği, dokunmadığı, sevemediği hatta çekmeye cesaret edemediği acıları bile vermişti. Yaşayamadığı bu yaşantıyı oğlu yaşasın istemişti.
Kitaptaki renkli karakterler ve zengin atmosfer çok güzel. Arap İhsan, Vardapet, Alibaz, Kubelik, Uzun İhsan Efendi gibi karakterleri okurken bazen dilenci, bazen bilgin, bazen hırsız, bazen de Büyük Efendi oluyorsun. Yanı içerik olarak da çok zengin bir kitap.
Kitabın en sevdiğim yanı Bilmek üzerine geçen konuşmalardı. "Bu dünyaya bilmek için geldim." demişti Bünyamin Büyük Efendi'ye.
Bilmeyi, bilgeliği düşlemişti belki de Uzun İhsan Efendi. Çünkü bizler Uzun İhsan Efendi bizleri düşledi diye vardık.
Keyifli okumalar dilerim :))