Saydıklarımız der ki; “Sabır ile dut yaprağı atlastan kumaşa döner.” Ne kadar da doğru söylerler. Keza bu Babil’de ölüm İstanbul’da aşk’ta da öyle bir şeydir. Peki doğru olan neydi. Dağ başında fütursuz bir meyve iken kazanlarda kaynayıp, ateşler de yanıp kağıt olmak mı? Yoksa üzerine kıymetli, kerametli sözler yazılan bir eser olmak mı? Hangisi
- Ya Eyyub beni unutmakla günahların en büyüğünü işlediğinin farkında değil misin? diye haykırdı.
-Seni mi ya ömrümün tatlı rüzgarı? Sen böyle iğrenç bir varlığa artık sokulmamalısın.
-Hayır benim sana olan hizmetim asıl şimdi başlıyor ya Eyyub...
-Boşuna hizmet edeceksin ey ölmüş çocuklarımın anası. Bu haldeki ben asla iflah olmam.
-Sana kadınlığımın şefkati kanat olacaktır ya ömrümün erkeği...