Beni boşver sen! Dedim ya, bir tek umut olmasa ne yazar; nasılsa bir ütopyanın peşine düşmüşüm ben. Ve ben "gerçekçi olup, imkansızı isteme" hastalığına yakalanmışım bir kez. Sanırım iflah da olmam..
Kurtuluş Tayaç Çalışır
Ahhhh!...
zor artık iflah olmam ben
bu sevdaya düştüm düşeli.
İşte bu sevdadan
esen yelin canımı yakması,
yüreğimin derin sızısı,
ve de şapkamın can acıtması.
1812 yilinda yaşanılan sorun, kilicbaliklarinin Marmara Denizi'ne geri dönmeleriyle sona erer.
Cemal Süreya'nin deyişiyle, Fatihin gemileri karadan yürüdüğü günden beri deniz kaçkını bir ulusun çocukları olduğumuzdan cankurtaran aracı gibi kılıçbaligiyla da pek karşılaşilmaz şiirimizde. Bu kilicbaliginin öyküsüdür. Yazılmasa da olurdu dizeleriyle başlayan balık ağzı adlı şiirde yaralı bir kılıçbalığı seslenir bizlere:
Deniz kızı girmiş düşünceme
Ben iflah olmam
Dalyanları birbirine katmak orkinosların harcı
Dolanınca ağa cok geçmeden küserim
Bir çocuk bile çeker sandala beni
Bu kadar ağır olmasam.
Yaralı kilicbaliginin yardımına koşan şairin adı Halim Sefiktir
Saydıklarımız der ki; “Sabır ile dut yaprağı atlastan kumaşa döner.” Ne kadar da doğru söylerler. Keza bu Babil’de ölüm İstanbul’da aşk’ta da öyle bir şeydir. Peki doğru olan neydi. Dağ başında fütursuz bir meyve iken kazanlarda kaynayıp, ateşler de yanıp kağıt olmak mı? Yoksa üzerine kıymetli, kerametli sözler yazılan bir eser olmak mı? Hangisi