Martin Eden Hırs, Azim, Emek, İnat, Yarı Yolda Bırakılmak, Arkadaşlıklar, Yalnızlık, Fedakarlık ve Başarı ardından gelen mutsuzluk, hedefsiz kalma durumu...
Suudilerin oluşturmuş olduğu ulus inşası din(vehhabi̇li̇k) üzerinedir. Ama ekonomik zorluklar çektiğinde din adamları ve kabileleri bir arada tutmak için kafir veya harb diye adlandırılan yerlerden(kuruluşundan itibaren) yardım alarak(maddi) halkını yanlarında tutmaya çalışmıştır. Yani petrolün bitmesi veya krizlerin meydana çıkmasıyla ne kadar din ile ulus inşası olmuş olacak görülecektir. (Zaten kaç kez şahit olundu, anlamayanlar anlasın...)
Din adamını para ile satın alındığı zaman ortada din kalmaz. Hükümetin istediği fetvalar ortaya çıkar. Kur'andan ayet alınarak o karara uydurulmaya çalışır.
Petrol geliri sayesinde Suudi Arabistan her kesimde olduğu gibi sin adamlarına da yüklü miktarlarda maaş bağlama imkanına kavuşmuştur. Geçimini halkın bağışları ile temin eden din adamları ile karşılaştırıldığında, devletten maaş alan görevliler devletten gelecek baskılara görece daha açık hale gelmektedir. Bu durum din adamlarının büyük çoğunluğunun konformist bir zihniyete sahip olması ve izleyen dönemdeki siyasi muhalefet hareketlerinin nitelikleri üzerinde etkili olmuştur.
Yozlaşmış düşüncelerin aksine İslam'da kadına verilen değerin bu çaplı olduğu ve İslam'da önce(Arap toplumu ve Avrupa toplumunda) değersiz olan kadın İslam ile birlikte hak ve hürriyet kazanmıştır.
Bazi tarikat ve Ortadoğu'da hakim olan zihniyetin aksine kadın değerlidir.
İslam'da kadının; utanan, ev eşyası olan ve erkeği eğlendiren bir varlık olarak algılanması oldukça yanlış bir anlayıştır. Kadın; İslam'ın cevheridir, hem peygamberliğin hem hilafetin yardımcısıdır.
Sultan II. Abdülhamid 1897'de Kuveyt'in İngiliz nüfuz alanına girmesini önlemek için hükümdar I. Mübarek'i bölge idareciliği makamına getirdi. Bu adama Mübarek'in Basra Osmanlı valisine tabi olması anlamına geldiğinden, Mübarek de Osmanlıların bu denetim girişimine karşı İngilizlerden yardım istedi.
İngiltere bu isteğe deniz gücünü göstererek karşılık verince Osmanlılar sadece öfkeli protestolarda bulunmaktan başka bir şey yapamadılar.
Devamı okuduğumuz da ve yaz aylarında Suud ailesini televizyondan ve halkını da yaz kamplarında gördüğümüz de ne kadar da İslam altında ve her yere nasıl taşıdıklarını görüyoruz.
Rejim, politikalarını meşrulaştırmak için İslami kurumları kullanmaktan da kaçınmadı. Cuma hutbeleri hükumet propagandacıları tarafından hazırlanıyor ve hükümetin İslam ilkeleriyle uyuşmasına parlak sözler değiniliyordu. 1961 millileştirme kararlarından sonra devletçe atanan üst düzey ulema, İslamiyet ile Arap sosyalizmi arasındaki uyum üzerine fetvalar yayınlayıp yazılar yazmaya ikna edildi. Böylece, 1962'de din ile Nasır'ın belgesinin uyumluluğunu anlatan bir kitapta, "Arap sosyalizmi adaletin şeriatı ve Allah'ın şeriatıyla yönlendirilmiştir." diye yazıyordu. İslamiyet'in bu şeklide siyasal amaçlarla sömürülmesi, Nasır rejiminin Atatürk'ün laikliğinden ne kadar uzak olduğunu gösterir.
ifsen.blogspot.com
Arkadaşlar Uluslararası İlişkiler Bölümü ile ilgili paylaşımlar yapacağım ve "güvenlik" üzerine yaptığım çalışmamı paylaştım. Umarım beğenirsiniz.
Keyifli okumalar...
ifsen.blogspot.com
Arkadaşlar Uluslararası İlişkiler Bölümü ile ilgili paylaşımlar yapacağım ve "güvenlik" üzerine yaptığım çalışmamı paylaştım. Umarım beğenirsiniz.
Keyifli okumalar...
Kitabı okurken bu kısmı okurken aklımdan geçenler, Türk Siyasi Partileri ve bizlere sundukları vaatler aklıma geldi.
Partilerin amacını çok güzel şekilde özetlemiş oldu...
Parti, iktidarda olmayı, yalnızca kendi çıkarı için istiyor. Başkalarının iyiliği bizim umurumuzda değil, bizi ilgilendiren yalnızca iktidardır. Servet, lüks, uzun yaşamak ya da mutluluk değil, yalnızca iktidar, salt iktidar