Kayboluşun kapısı arandığında
veya sonsuzluğa uzanan ipin ucunda,
hep İstanbul gelir aklıma
Canın acıya tiryaki olduğu yer
İki deniz, iki kıta yüz yüze gelir de
Bin hayal belirir, bin hayal kaybolur gözlerde
İstanbul, eşsiz resmin söylediği şarkıdır
Öyle içli öyle berrak ve derin
Geceleri, yedi tepeden sesi gelir sahillerin
Kendini bulmanın öyküsü burada yazılır
Yok oluş dehlizlerinin yanı başında
İnsan insanı az bulur, çok kaybeder İstanbul'da..
Bir çeşme İstanbulluysa akmasa da olur
Tarih düşünür çünkü, zaman konuşur
Bir kez düşmesin yolun İstanbul'a, dönüşü yoktur.
“GÜNDÜZÜNÜ KAYBEDEN KUŞ”UN GÜNEŞE YAKTIĞI TÜRKÜ
“Miho hâlâ gündüzü arıyor, ama bulamıyordu. Kanatları ağırlaşıyordu. Kanatlarıyla aydınlığa varamayacağını anladı. İşte o zaman masum sesiyle mavi yükseklikleri yaratmaya kalkıştı. Türkü söyledi. Türküsüyle ve içinin ateşiyle zindan kesilen evreni apaydın edecek olan güneşi yaratmaya
Küçük istavrit, yiyecek bir şey sanıp hızla atıldı çapariye!
Önce müthiş bir acı duydu dudağında, gümbür gümbür oldu yüreği sonra hızla çekildi yukarıya...
Aslında hep merak etmişti denizlerin üstünü.
Neye benzerdi acep gökyüzü.
Bir yanda büyük bir merak bir yanda ölüm korkusu…
"Dudağı yarıklar " denir, şanslıdır onlar,
hani görüp de gökyüzünü, insanı; oltadan son anda kurtulanlar.
Ne çare balıkçının parmakları hoyratça kavradı onu küçük istavrit anladı yolun sonu.
Koca denizlere sığmazdı yüreği.
Oysa şimdi yüzerken küçücük yeşil leğende, çaresiz uzanıvermiş dostlarına değiyordu minik yüzgeci.
İnsanlar gelip geçtiler önünden bir kedi yalanarak baktı gözünün içine, yavaşça karardı dünya, başı da dönüyordu.
Son bir kez düşündü derin maviyi, beyaz mercanı bir de yeşil yosunu.
İşte tam o anda eğilip aldım onu.
Yürüdüm deniz kenarına bir öpücük kondurdum başına, iki damla gözyaşından ibaret sade bir törenle, saldım denizin sularına.
Bir an öylece baka-kaldı Sonra sevinçle dibe daldı.
Gitti tüm kederimi söküp atarak, teşekkürü de ihmal etmemişti, irkaç değerli pulunu elime, avuçlarıma bırakarak.
Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme.
Sorar gibiydiler, neden yaptın bunu niye?
Bir gün dedim, bulursam kendimi yeşil leğendeki küçük istavrit kadar çaresiz,
Son ana kadar hep bir umudum olsun diye...
YASAKLI KİTAPLAR LİSTESİ
Farklı ülkelerde çeşitli zamanlarda iktidarda bulunanlar tarafından siyasi, toplumsal, dinî veya ahlaki motivasyonlarla süresiz olarak ya da belirli bir süre için satışına, dağıtımına veya erişimine engel olunmuş, basılıp dağıtılmış olanlarının da toplatılmış olduğu kitaplar dünya üzerinde hep olmuştur. Birçok durumda
thomass mann peter schlemihl'in garip öyküsü adlı eser için şöyle der,
"çocuk masalı olarak tanımlandı. kesinlikle değil. masalsı duruşunun yanı sıra, ciddi ve modern bir yapı ve içeriğe sahip. şayet hikayeye bir tür adı vermek gerekiyorsa, o da 'fanstastik öykü' olur."
masalın ne olduğunu, öyküsel yanlarını biliyoruz. adelbert von
İkinci Dünya Savaşı'nın son aylarında, 30 Ocak 1945 günü,
Baltık Denizi'nde tüm zamanların en büyük deniz faciası yaşandı.
Sovyet ordularının önünden kaçan binlerce Doğu Prusyalı
mülteciyle birlikte yaralıların ve görevlilerin tıkabasa doldurduğu
Wilhelm Gusloff gemisi, eski on sekiz derece soğukta
bir Sovyet denizaltısı tarafından torpillenerek battı,
on bine yakın yolcudan pek azı kurtuldu.
Günter Grass, bu facia üzerine yapılandırdığı son romanına,
gemi torpillendikten hemen sonra bir erkek çocuğu
dünyaya getiren Tulla Pokriefke'nin öyküsüyle başlıyor.
Tulla'nın oğlu Paul Pokriefke, olaydan tam elli yıl sonra,
bir yandan bu felaketle sıkı sıkıya bağlı olan kendi kişisel tarihini anlatırken,
bir yandan da bugüne dek 'tabu' sayılan bir konuya
-felaketin boyutuna ve savaş kurbanı sivil Alman halkının çektiği acılara-
cesaretle el atıyor. 1936'da ve 1995'te işlenen, birbirine benzeyen
iki cinayet bağlamında Naziler ve Neonaziler, Hitler iktidarı ve günümüz
Almanya'sının siyasal konumu, internetten beslenen antisemitizm kadar
gemiye adını veren Nazi yönetici Wilhelm Gustloff'un ve gemiyi
torpilleyen Rus komutanın öyküsü de romanın dokusuna katılıyor.
Günter Grass, savaş suçlusu olarak damgalanan Almanların
acılar çekmiş bir ulus olduğunu vurgularken, yurdundan sürülen ve
unutulan insanların yazgılarını toplumsal belleğin yüzeyine çıkarıyor.
Yengeç Yürüyüşü, bir anma ve anımsatma kitabı:
Savaşı ve insan olmanın bedelini.
Can Yayınları - 2003 - Tanıtım Bülteni *Günter Grass 16 Ekim 1927-13 Nisan 2015Kitabı okuyacak
Ben hep denizciliğin sadece iki ustadan öğrenebileceğini düşünmüșümdür, birincisi deniz, ikincisiyse tekne, Peki ya gökyüzü, gökyüzünü unuttun, Evet, tabii, bir de gökyüzü, Rüzgarlar, Bulutlar, Gökyüzü, Evet, gökyüzü.
Üzerinde ”EN GÜZELE” yazılı, altından bir elmayı, şölenin yapıldığı salonun ortasına bırakıverdi. Doğal olarak bütün tanrıçalar, bu elmaya sahip olmak istediklerinden uzun tartışmalar oldu. Sonunda üç büyük tanrıça dışında diğerleri çekildiler. Ama kudret tanrıçası Hera, zekâ tanrıçası Palas Athena ve Aşk tanrıçası Afrodit elmaya sahip olmakta
Sevgili kitap dostlarım,
D & R' daki 5 TL kampanyasını gözlerimle görmek için Forum İstanbul mağazasına gittim ve hayal kırıklığına uğradım.
dr.com.tr/Kataloglar_/Bu-...
adresindeki kitaplardan Forum İstanbul mağazasında maalesef yoktu. Öylesine indirimli gibi 3-5 kitap konulmuştu. Geçen yıllardaki gibi 5 TL