Evet, her şey, O değil, O'ndandır; bu yüzdendir ki O... Bunun üzerinde duralım: "O değil, O'ndandır"... Burada Allah ile mahlûk arasındaki fark açıkça bellidir ve hadlere riâyet tamamdır. Ancak bu mâna ifâde ediliş muradına yöneltilmez ve "Allah'ın ahlâkıyla ahlâklanmak" memuriyetinin "zamanüstü" tırmanış gayesine bağlanmazsa, burada ikilik görünür ki, Allah'tan başka İlâh olmaması ve Allah'tan başka mevcut bulunmaması inancına ters düşülür. Bu mesele Şeriat'ın kabuğunda kalınca kuru akılla nereye varılacağına da bir misâl... Küfre kadar yol bulan, hadde riâyetin ihlâli!..
- "(...)Durgun bir mistiklikle, bir eşya yorumuyla dünyaya ve varoluş bakan şair, gittikçe bunlara kanmaz olur. Daha ötesini arar. Hayatla hakikat arasındaki mutlak bağı, tam hakikatiyle tesbit etmek ister. Yoksa bütün bu ikilik, eşya ve ben düosu bir görünüşten mi ibarettir? Hakikatte bütün oyun "Ben"in kendi kendisiyle oynadığı bir oyun mudur? İnsan, "haritada bir bir deniz görmüş" cesine hakikate boğulmuş mudur? Yoksa obje ve süje, hep aynı vak'ânın iki yüzü müdür?.."
Beşeri kavramlardan arınıp,
(5 duyu ile varlığı kısıtlı algılama hali)
bilinç boyutunda kendini bulmuş ve bilincini istediği gibi kullanarak ruhunu yönlendirebilen kişiler bize başka bir dünyadan başka bir alemden bahsederler.
Bizler zihinsel kalıplarımızla bahsedilenleri algılamaya çalışırız. Zihinle (bölücü-ikilik)
baktığımızdan söylenenlerin hakikatını anlamasak da derinliğini bir noktadan hissederiz.
Tanıdık içten samimi ve güven verici gelir.
Onlar kendi hakikatlerini DİL' e getirirler.
Bu hakikatleri kişinin kendi içinde bulması için üzerlerini örterek işaret ederler.
Bizler zihnimizle (bölücü-ikilik-şirk) baktığımızda her AN önümüzde olan hakikatı ıskalarız.
Biz, dünya kadar büyük kocaman bir aileyiz.