Su yüksek yerlerden alçak yerlere akardı. Yerçekimi kanunu böyleydi. Duygular da yerçekimine göre hareket ediyordu. Bağınız olan, duygularınızı paylaştığınız birinin karşısında yalan söyleyip paçayı kurtarmak zordu. Gerçekler ortaya çıkmak isterdi. Bu, özellikle üzüntünüzü ya da hassasiyetinizi gizlemeye çalıştığınız zamanlarda geçerliydi. Üzüntünüzü bir yabancıdan ya da güvenmediğiniz birinden saklamak daha kolaydı.
Ancak Hirai geçmişe yolculuğu öğrendikten sonra bile bir kez olsun gitmeyi düşünmemişti. Hızlı bir hayat yaşıyordu ve pişmanlıkları yoktu. Ayrıca, ne kadar çabalasan da şimdiki zamanı değiştiremedikten sonra ne anlamı var? diye düşünüyordu.
Kâinata şükür penceresinden bakanlar, hadiseleri şükür bilinciyle değerlendirenler herşeyin olması gerektiği gibi olduğunu içselleştirmişlerdir. Bu bilinç ki insana huzur ve sükûnet verir. Şükür, sürekli koşturan günümüz insanının sakinleştiricisidir. 'şükür insanı' telaşsızdır. Şükreden zihin, bedene herşey yolunda, olması gerekenler oluyor, güvendesin mesajı gönderir. Güven hissi ise bedenin en önemli sağlık kaynağıdır.
Çevre tarafından sağlığımızı ve yaşam sevincimizi tehdit eden birçok unsur oluşturulmasına rağmen, asıl belirleyici olan bizim reaksiyonlarımızdır. Yaşam yolculuğunda birçok şeyi değiştiremezken reaksiyonlarımızı değiştirebiliriz. Özgürce karar verip değiştirebileceğimiz tepkilerimiz, algılarımız bizim yaşamımızı değiştirir. Yaşamda ve ilişkilerde (bedenimizle olan ilişkimiz dâhil) tercihlerimiz bizim tek özgürlük alanımızdır.
"Sizin kuşak çok şanslı. İstediğin herşey olabilirsin. Ama bazen risk alman gerekir. Elini uzatmalısın. Sana kesin olarak söyleyebileceğim bir tek şey var: hayatta sadece yapmadığımız şeyler için pişmanlık duyarız."
Bitirdiğinizde, iyi ki okumuşum diyip kendinizi şansli hissedeceğiniz, son satırlara doğru ilerlerken yüzünüzde tatlı bir tebessüm bırakacak türden bir kitaptı.
Paralel evrende, kendi yaşantısının farklı versiyonlarında yolculuk yapan Nora, bu yaşamlarındaki en içine sinen hayatı yaşamak istiyordu. Pişmanlıklarının olmadığı ve daha mutlu bir hayatın arayışında olan Nora' nın bu yolculuğunu okurken aslında kendi yaşamımızdan da izlere rastlıyoruz.
Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.
Yüreğimdeki kabuğu kırdıktan sonra bir anda herşey benim olmuştu, kendimi bırakmamın, kendimi armağan etmemin sevinci içimde kabarıyordu. Birilerini sevindirmenin ve bundan sevinç duymanın ne kadar kolay olduğunu hissediyordum: İnsanın kendini açması yeterliydi, insandan insana canlı bir akış başlıyordu hemen, yükseklerden derinlere iniyor, derinlerden tekrar sonsuzluğa yükseliyordu.
Sonra hiçbir şeyin olmadığı tuhaf, adeta boş bir an geldi, sadece - ah, bunu ifade etmek ne kadar da zor- kulak verdiğim, kendi içimi dinlediğim bir an. Kendimi suçlamış, kendimi yargılamıştım, şimdi yargıç hükmünü bildirecekti.
Gülerek, sohbet ederek dalgalanan bir insan kalabalığının ortasında ben kendi kendimi arıyordum, içimdeki o yitik insanı arıyordum,
.
.
Tutkumun sadece körelmiş olduğunu, toplumsal çılgınlık tarafından, dayatılan centilmenlik ideali tarafından çiğnenmiş olduğunu anladım, ama yaşamın sıcak nehirleri, çok derinlere gömülmüş kanallardan ve çeşmelerden de olsa diğer herkeste olduğu gibi benim içimde de akıyordu. Ah, canlılığım her zaman vardı elbette, sadece yaşamaya cesaret edememiştim, kendimi boğazlamış ve kendimden gizlemiştim; fakat şimdi bütün o baskı altındaki güç patlamıştı, yaşam denen o zanginlik, o tarifsiz kudret bana galip gelmişti. Şu andaysa yaşama hâlâ bağlı olduğumu biliyordum, yaşamın gerçek yanının -bunu başka nasıl ifade edebilirim ki- sahici yanının, çarpıtılmamış yanının içimde filizlendiğini rahmindeki çocuğun ilk kez kıpırdadığını duyan bir kadının doygun mutluluğuyla hissettim.
Kaçıp gitmek istediğiniz yerin kaçtığınız yerle aynı olduğunu görmek tam bir aydınlanmaydı. Hapishanenin bir yer değil, bakış açınız olduğunu anlamak.
.
.
Önünde yine bilinmezliklerle dolu bir hayat vardı.
Yine de herşey farklıydı.
Farklıydı çünkü artık başkalarının hayallerini gerçekleştirmek için yaşamak zorunda hissetmiyordu kendini. Hayalindeki mükemmel evlat, kız kardeş, partner, eş, anne, çalışan olmaya uğraşmaktansa, doyum verici bir hayatı ancak yalnızca insan olarak, kendi amacının yörüngesinde dönerek, bir tek kendine hesap vererek yaşayabileceğini artık anlamıştı.
"Yalnızca algılayabildiğimiz kadarını biliriz. Deneyimlediğimiz her şey, en nihayetinde, algılayabildiklerimizden ibarettir. 'Neye baktığın değil, ne gördüğün önemlidir.' "