Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ubeydullah el-Beceli" çokça ağlıyordu. Ağlamasında bü- tün gece boyunca şöyle diyordu: "Ey mâbúdum! Ben o kimseyim ki, ömrüm uzadıkça günahım artar. Ben o kimseyim ki, ne kadar bir hatayı terketmeyi kastedersem başka bir şehvet önüme çıkıyor! Ubeydullah'ın vay haline! Bir günah daha çürümeden o günahın sahibi başka bir günahın peşinde! Ubeydullah'ın vay hâline! Eğer ateş benim için sığınak ve istirahat yeri ise, Ubeydullah'ın vay hâline!
Hz. Ebu Bekir(r.a) konuşmamak için ağzına Çakıl koyar ve şöyle derdi:” insanları felaketlere sürükleyen onların dilleridir." Hz.Ömer (r.a) şunu söylerdi: “ çok konuşmayın. Çünkü çok konuşan çok yanılır, çok Yanılan çok günah kazanır, çok günah kazanan da cehenneme gider." İbn Mesud (r.a) şöyle demiştir: “ dil kadar uzunca hapsedilme muhtaç olan hiçbir şey yoktur." Tavus (r.a) şöyle demiştir: ”Dil canavardır; serbest bırakılırsa sahibini yer." Vehb b. Münebbih (r.h) Âl-i Davud (a.s)'ın hikmetinden şunu söyledi: ‘ akıllı bir kimseye gereken, zamanını bilmek, dilini korumak ve kendi dünyasına yönelmektir.' Hasan el-Basri (r.h) şunları söylemiştir: “Dilini tutmayan kimse, dinden bir şey anlamamıştır” “Müminin dili düşüncesinin arkasındadır. O önce düşünür ve ancak doğru bulunca konuşur. Münafığın dili ise düşüncesinin önündedir o düşünmeden konuşur Ömer b. Abdülaziz (r.a) şunu söylemiştir: “ ölümü çokça Zikreden düşünen dünyadan az şeyle yetinir; sözünü amelinden Sayan da ancak kendisini ilgilendiren konuşması gereken şeyi konuşur." Muhammed b. Vasih (r.a) şöyle demiştir: “Dilini tutmak, altın ve Gümüş’ü tutmaktan daha önemlidir." Yunus b. Ubeyd (r.h) şunu söylemiştir: “ben sözlerine dikkat eden bir insan gördükçe, onun diğer amellerinin de iyi olduğunu gördüm."
Reklam
El-Havvas (İbrahim bin Ahmed) buyurdu: "Biz abide olan Rahli Hatun'un huzuruna vardık. Bu mübarek hatun simsiyah kesilinceye kadar oruç tutmuş, gözleri kör olun- caya kadar ağlamış, kötürüm oluncaya kadar namaz kılmış- tır. Hâlâ oturarak namaza devam ediyordu. Biz ona selâm verdik. Sonra ona, içinde bulunduğu durumu biraz kolay- laştırmak için Allah'ın afvından bir şeyi zikrettik. Bunun üzerine o, bir çığlık atarak dedi: - Nefsimi bilmekliğim, kalbimi yaraladı, ciğerimi parça- ladı. Allah'a yemîn ederim, isterdim ki, Allah beni yaratma- mış olsaydı, isterdim ki anılan bir şey olmayaydım! Bu sözleri söyledikten sonra tekrar namazına yöneldi." Ey kişi! Eğer nefsini murakabe ve murabata eden (göze- ten) kimselerden isen, var kuvvetiyle ibâdet eden erkek ve kadınların hâllerini mütalea etmekten ayrılma! Tä ki, şevkin kabarsın. İbadete karşı isteğin artsın. Sakın zamanın ehline bakma! Zira eğer yeryüzünde bulunanların çoğuna uyar- san, seni, Allah'ın yolundan sapıtırlar
Abide hanımlar
Ebu Haşim el-Kareşi dedi ki: "Yemen ehlinden Seriye adlı bir kadın Mekke'ye geldi. Bir mahallemizde konakladı. Ben geceleyin onun inlemesini ve çığlık koparmasını İşiti- yordum. Bir gün hizmetkârıma dedim ki: - Şu kadıncağızın durumuna git bak, ne yapıyor? Hizmetkâr bu sözüm üzerine kadının durumunu mu- rakabe etmek üzere gitti. Onun herhangi bir şey yaptığını görmedi. Ancak o, kıbleye doğru oturduğu halde, gözünü gökten çevirmiyor ve diyordu: Seriyeyi sen yarattın. Sonra onu bir hålden diğer bir hâle geçmek için nimetinle gıdalandırdın. Halbuki senin bü- tün hållerin güzeldir. Seriyenin katında senin belånın ta- mamı hoştur. Seriye bununla beraber, zaman zaman, se- nin måsiyetine atılmak suretiyle öfkene maruz kalıyor. Onu görür müsün ki, onun kötü filini gömüyorsun diye zanna kapılsın? Halbuki sen alim ve habirsin? Her şeye kaadirsin!"
Habibe el-Adeviyye'den rivayet ediliyor: Bu hâtûn kişi yatsı namazını kıldığında evinin terasına çıkıp, entari ve eşar- bını muhkemce bağladıktan sonra derdi: Ya Rab! Yıldızlar daldıkça daldılar! Gözler uyudu! Pa- dişahlar kapılarını kilitledi. Her dost dostuyla başbaşa kaldı. Bu ise, senin huzurundaki makamımdır. Bunları söyledikten sonra namazına yönelirdi. Fecir doğ duğunda derdi: - Ey mâbudum! İşte gece savuşup gitti! İşte gündüz ağardı. Keşki bilseydim, benim bu gecemi benden kabul ettin mi ki, rahat etmiş olayım!. Veya benim yüzüme çarptın mı ki, nefsine tarziye vermiş olayım. Senin izzetine yemin ederim. Beni yeryüzünde bıraktığın müddet bu benimle senin âde- tin olacaktır. Senin izzetine yemin ederim, nefsimde bulu- nan cömerdlik ve kereminden ötürü beni kapından kovsan da yine gitmem
Ebu Bekr el-Mutavviiden rivayet edüüyor: "Gençliğimde, her gün ve her gece, benim virdim otuz bir bin defa veya kırk bin defa "Kulhüvallahü ehad"i okumaktı.
Reklam
Bir gün Resulüllah dışarı çıktı ve ashabına: “Sizlerden, Allah onu görür şekilde yarattığı halde, âmâ olmak isteyeni bilir misiniz?” buyurdu. “O kimdir Ya Resülüllah?” dediler. Buyurdu ki: “Hak Teâlâ dünyaya rağbet eden, ona gönül bağlayan kimseyi kör etmiştir. Dünyadan ümidini kesen, uzun emelden el çekene de kimseden öğrenmeksizin ilim nasip etmiştir. Kimse ona delil olmaksızın, ona hidayet yolunu göstermiştir.”
Hayyam bin el-Esved şöyle demiş: “Ölüm bir köprüdür, dostu dosta kavuşturur.”
Taberâni, Ebu Malik el-Eşari (r.a.)’dan rivâyet ettiğine göre şöyle demiştir: “Rasûlullah (sa.v.): “Yâ Rabbi, senin elçin olduğuma inanan herkese ölümü sevdir” diye duâ etti.
Ebû Mes’ud el- Bedri’den ra şöyle söyle demiştir: Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem duasında şöyle derdi: “ Allah’ım! Yaratılışımı güzel yaptın. Ahlakımı da güzelleştir.” Ebu Hureyre ra şöyle demiştir:” O sıfat olarak insanların en güzel ve en hoş olanıydı”
Reklam
Huzeyfe bin Katade (El-Meraşi) buyurdu: "Bir kişiden soruldu: - Şehvetlerinde nefsine ne gibi bir muamele yapıyorsun? Cevab olarak dedi ki: Yeryüzünde, katımda, ondan daha mebğuz bir nefis yoktur. Binaenaleyh ben nasıl onun isteklerini ona veririm?
Gençler
Hikâye olunuyor ki, Gazvan ile Ebû Musa el-Eşarî (r.a.) bir seferinde beraber bulunuyorlardı. Bu esnada bir câri- yenin nåmahrem bedeni gözüktü. Dolayısıyla Gazvan ona baktı. Bundan ötürü elini kaldırıp gözü çanağından fırlaya- cak derecede gözünü dövmeye başladı ve dedi: - Ey göz, sen sana zarar veren şeye çokça bakıcısın!
Ey Allah'ım yer ve gökleri yaratan sensin. Sen; mertebeleri yücelten, bereketleri artıransın. Çeşitli dillerin kelimeleri sana niyaz eder. Her yaratık senden hacet diler. Ey yüce Rabbim! Benim de hacetim; cesedimin çürüyüp yok olduğu, yakınlarımın beni unuttuğu demde beni unutmaman, beni bırakmamandır. Allah'ım sözlerimi duyan sensin.
Fıkhi mezhep olarak Şâfiiliği ve itikadî mezhep olarak da Eş'arîliği öğreten nizâmiyeler bu sahanın en önde gelen şahsiyetlerini yetiştirmişlerdir. Ebû İshak eş-Şîrâzî, Cüveynî, Gazâlî gibi şahsiyetler Nizâmiye'nin büyük müderrisleridir. Bunlar hem Şâfiî mezhebinin hem de Eş'arî kelâmının büyükleridirler. Eş'arîlik, Mu'tezile'ye karşı çıkmış bir mezhep olarak teorilerini Mu'tezile'ye ve felsefecilere karşı geliştirmiştir. Eş'arî doktrininin en büyük takipçisi İmam Eş'arî den sonra Bâkıllânî olmuştur. Bâkıllâní'nin görüşleri de İmâmü'l-Haremeyn el-Cüveynî tarafindan geliştirilmiştir. Cüveyni den sonra bayrağı Gazâlî devralmıştır. Gazâlî sadece Eş'arî kelâmını devam ettirmekle kalmamış, Eş'arîliğin nihaî zaferini de temin etmiştir.
Sayfa 289Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.