" Osmanlı oluşunun kılcal damarlarında dolaşan 'İmam'ın telkin ettiği 'iman'ın yerini 'devrimci öğretmen' kanalıyla 'laiklik' alacaktı. Hâlâ da bunun kavgasını veriyorlar. Ünlü sosyolog Şerif Mardin'in, şu çok tartışılan, " Cumhuriyet öğretmeni imama yenildi " sözü bu çerçevede yapılan önemli bir tespittir. CHP'nin bu niyetini ferasetli Anadolu insanının fark etmemesi mümkün değildi .. "
OKUYAN FAYDA BULUR
“Az” konuşan fakat “öz” konuşan büyükler vardır. Babam da bunlardan biridir. Çok sık bir arada olamadığımız için benim için bu "öz" konuşmalar daha kısa olur. Birkaç yıl önce öyle bir laf söyledi ki sustum kaldım. Uzun süre kafamın içinde dolandı söylediği cümle.
“Strese girenin imanından şüphe ederim!”demişti
1. İnsanlar arasında adaletle hükmederler. / En’am-151.
2. Allah’a asla şirk koşmazlar. / Furkan-68
3. Namuslarını (ırzlarını) korurlar. / Furkan-68
4. Hakkı bile bile gizlemezler. / Bakara-44
5. Namazlarını huşu içinde ve doğru olarak kılarlar. / Mü’minun 2,9
6. Anne ve babalarına “öf” bile demezler. / İsra-23
7. Boş şeylerden tümüyle yüz
‘En güzel isimlerin sahibinin yüce ismiyle…’
Tarikat, kelime olarak yol demektir. Ancak bu kelime bu gün kavramlaşarak bir inanışı ve o inanışa göre yaşamayı temsil eden bir yolun adı olmuştur.
Tarikat denen yapılanmaların İslam’ın ilk dönemlerinde olmadıkları -ehlince- bilinmektedir. Ne Efendimiz sallallahu aleyhi vessellem döneminde, ne
2. Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niye söylersiniz?
3. Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok sevimsiz bir davranıştır.
Saf Süresi
2-3. Bu âyetlerle ilgili yorumları önce, “ey iman edenler” şeklindeki hitabın kime yönelik olduğuna ilişkin tercihe göre iki gruba ayırmak gerekir. Kur’an’ın genel kullanımı doğrultusunda
❗️Soru: Müslümanın kabirde mezhepten yahut tarikattan sorguya çekileceği doğru mudur?
❗️Cevâb: Hamd ve hüküm, Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya mahsustur.
🍃Allâh Azze ve Celle sana hidâyet etsin, bilmelisin ki! Kabirde ne belirli bir mezhebe ne de belirli bir tarikata niçin bağlanmadın diye sorguya çekilmek yoktur. Kabirde sana sorulacak olan soru,
Nitekim gözün sözü, dilin sözünden daha samimi ve sadık değil midir?Ve gözyaşı,en güzel şiir,en takatsiz aşkın ifadesi ,en yanık iman ,en sıcak iştiyak,en ateşli duygu ,en hâlis söz ve en latif sevgi değil midir?
SÖZÜN HAKKI VAR
Sözün hakkı vardır. Dilden bir çırpıda ifadeye döküldüğünde, basit bir kelime değildir artık… Korunması gereken hukuku bulunur. Hattâ hesap gününde şâhitlik edecek bir dâvâlıdır artık o… Söz dosdoğru olmalıdır; içine yalan, gıybet, iftira girmemelidir.
İnsanoğluna lutfedilen cüz’î irâde ve akabinde sözle ifade, halifeliğin sembolü
"... Böylece Allah Resulü (sav), bir olan Rabbe iman kardeşliğinin; dile, ırka, nesebe değil din paydasına dayandığını bir kez saha hatırlattı... İslam, ne Arap milliyetçiliğine ne bir soya ya da herhangi bir ırka mahkúm edilecek bir din olamazdı."
Son Nefes
Hadis-i şerifte belirtildiği gibi, bazı insanlar uzun bir zaman hayır üzere hayat sürerler. İnsanlar onlara cennetlik gözüyle bakar, hallerine imrenirler. Ancak bazı kulların başına büyük bir imtihan gelir. Kul, bir sözü ile küfre girer, elindeki iman ve hayırları kaybeder. Öyle ki cennete iyice yaklaşmışken cehenneme girer.
Aynı şekilde ömrünün çoğunu inkâr, isyan ve gafletle geçirmiş bazı insanlar da Allah’ın yardımı ile son günlerinde tövbe eder, halini güzelleştirir. Ömrü hayırla biter, taat içinde ilâhî huzura çıkar. Cehenneme iyice yaklaşmışken yolu cennete çevrilir (Buhârî; Müslim; Tirmizî).
Gerçek Sevgi
Sa‘dî-i Şîrâzî Gülistan’da şöyle der: “Gerçek sevgi kendini şu üç tercihle belli eder: Seven kişi sevdiğinin sözünü başkalarının sözüne tercih eder. Sevdiğinin yanında bulunmayı başkalarının yanında bulunmaya tercih eder. Sevdiğinin hoşnutluğunu başkalarının memnuniyetine tercih eder.”
Demek ki ilâhî sevgi iddia ile olmaz, ispat ister. Tasavvufî hayatını ve söylemini “sevgi” üzere kurduğunu söyleyenler bu ölçüye dikkat etmelidirler. Sahih bir niyet ve O’nun rızasını hayatın merkezi yapmak... İşte kemalata giden tek yol budur.
Mor Mürekkep bir sıradışı deneme kitabı. Neden sıradışı bunu tamamen yazarının üslubu ve bakış açısına dayanarak söylüyorum. Bu üslubu Lâ/Sonsuzluk Hecesi kitabından tanıyorum zira. Sözü fazla uzatmadan kitabın oluşumu şöyle özetlenebilir. Yazar, okuduğu kitaplardan sonra aklında kalanları kendi kelimeleri ile bambaşka boyuta taşıyıp irdeliyor.
İtiraf disiplini tövbeyle birlikte görülen bir eylemdir. Suçun kabul edilerek
günahın gizli olmaktan çıkarılmasıdır. Tevrat bölümlerinde günahların itirafı aynı zamanda bu günahlardan dönüş anlamına gelir, Rab’be sunulan kurbanlarda günaha kefaret eder.
"‘Kişi bu suçlardan birini işlediği zaman, günahını itiraf etmeli."
(Levililer
Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, o zamanda Hristiyanların lideri durumunda bulunan Heraklius’a mektup yazarak onu ve ona tâbi olanları Müslüman olmaya dâvet etmiş ve mektubuna Sûre-i Âl-i İmrân, Âyet 64’ü de yazmıştır. Mektup, o anda Kudüs topraklarında bulunan Heraklius’a ulaştığında, ticaret için orada bulunan ve henüz Müslüman olmamış
"Onlar, Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah’ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşeri ve ahlâki bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir."
(Bakara Sûresi/27. Ayet)
Sizin için İbrahim’de ve onunla birlikte olan (müminlerde/resûllerde) güzel bir örneklik vardır. Hani onlar, kavimlerine demişlerdi ki: “Biz, sizden ve Allah’ın dışında ibadet ettiklerinizden berîyiz/uzağız. Sizi tekfir ettik (üzerinde bulunduğunuz yolu ve sizi reddettik). Bizimle sizin aranızda, tek olan Allah’a iman edinceye kadar, ebedî bir düşmanlık ve ebedî bir kin baş göstermiştir.” İbrahim’in babasına söylediği: “Senin için Allah’tan bağışlanma dileyeceğim. (Ama) Allah’a karşı sana hiçbir faydam olmaz.” sözü müstesna. Rabbimiz! Yalnızca sana tevekkül ettik, yalnızca sana yöneldik ve dönüşümüz de yalnızca sanadır. (Mümtehine-4)