İmparator
Birinin iştahı tarafından yönetilmek garip bir şey.
Sayfa 13
"Kılıçtan geçirerek, ateşte yakarak yok etmek, insanlığın bütün ilkelerini inkar etmektir.” Institutio'nun ikinci baskısında bu satırlar değiştirilmiş ve o kesin kararlı tavır kaybolmuştur; tıpkı Napoléon'un konsül ve imparator olduğunda gençliğinin Jakoben kitapçığına yaptığı gibi, kilise önderi Calvin de mazlumken zalime dönüşür dönüşmez hoşgörüye dair bu itiraflarını büyük bir itinayla sonsuza kadar ortadan kaldırmıştır.
Sayfa 171 - 172 Can Yayınları
Reklam
“Kendimden başka hiçkimse düşlerimden sorumlu değildir. Ben kendimin en büyük düşmanı, felaketli kaderimin nedeniyim. Çok şey istedim… Yayı çok fazla gerdim ve kendi iyi şansıma çok fazla güvendim.”
"...Her neyse bu imparator, huyları bakımından gerçek düşüncelerini saklayan, düzenci, yüze gülücü, ağzı sıkı bir insandı. Gerçek görüşlerini örtmeyi çok iyi beceren ikiyüzlü bir kimseydi. Sevinç ya da üzüntü değil de durumlar gerektirdiği zaman hemen gözyaşı dökebilirdi. her zaman yalan söylerdi. Bu konuda dikkatsiz davranmaz, uyruklarıyla uğraşırken bile yalanlarını hem imzasıyla hem de en büyük yeminlerle onaylardı. Az önce yeminle inkar ettiği kusurlarını işkence altında açığa vuran tutsaklar gibi, yaptığı anlaşmaları da verdiği sözleri de kısa zamanda unutuverirdi. Hain bir dost ve yorulmaz bir düşman gibi kendini tutkuyla cinayet ve soyguna adadı. Aşırı derecede kavgacı ve saman altından su yürüten bir insandı. Kolayca şeytan işi yollara sürüklenir, ama doğru yolu izlemesi gerektiği konusundaki her öğüde karşı çıkardı. Alçakça düzenler kurmakta ve bunları uygulamakta eli çabuktu. İyilik yapmaktansa içgüdüyle uzak dururdu..."
Sayfa 44 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Türk generallerinin zor görebildiği bu ürkek İmparator islam birliği elebaşılarını serbestçe ve tabancasız odasına alıyordu. Yal­nızlıktan, şiirden ve polis raporlarından baş­ka hiçbir şeye yüz vermeyen bu tembel a­dam oturup yabancı müslümanlara gidecek beyannameler yazıyor, İslam’ın önderleriyle mektuplaşıyordu. Askerlerine postal alamayan bu müflis Sultan iki yüz bin ajanın yol paralarını eksik etmiyordu. Bir kaç yıldır da Fas’tan Kabil’e kadar her yerde ve bütün Hindistan camilerinde Sultanın adı dualara girmişti. Vatan sözünü yasak etmesi, yirmi milletin kurduğu Osmanlı İmparatorluğunun bu batılı düşüncelerle şişen kavrama dayanamıyacağı içindi. Halifenin şimdiye ka­dar görevi Allahı savunmak olmuştu; şimdi artık Allahın halifeyle birlikte imperatoluğu kurtarmasına sıra gelmişti.
Siyasi ve askeri durum ne olursa olsun mücadele ruhunda değişen bir şey yok.
Reklam
Napolyon’a, düşmanın bire dört-beş sayısal üstünlüğü sahip olduğu hatırlatıldığı zaman, hiç umursamadan yanıt verir: “Elli bin askerim var. Beni de katın, ortaya çıkan rakam yüz elli bindir.”
Avrupa'da Türk imajı
Avrupalı aydınlar yazdıkları eserlerde Türk korkusunu azaltmak için uğraştılar. Erasmus bu konuda "Osmanlı İm­paratorluğu'nun büyüklüğü insanları korkutmamalıdır. Roma ve Büyük İskender'in imparatorlukları da çok büyüktü ve ye­ nilmez oldukları sanılırdı. Halbuki bugün yoklar. Yıkılıp git­tiler" demektedir. Avrupalı aydınlar, bütün Hristiyanlar gibi koyu bir Türk düşmanıydılar. Birçok Avrupalı aydın Osmanlı İmparator­ luğu'nu nasıl yıkmak gerektiğine dair eserler kaleme almış­lardı. Bunun yanı sıra aydınların eserlerinde Osmanlı idare tarzı örnek olarak da gösterilir. 16. yüzyılda Avrupa'da mut­lakıyetçiliğin teorisyenlerinden Jean Bodin ve benzeri düşü­nürler Osmanlı İmparatorluğu'nun ideal bir siyasi sistemin ör­neği olduğunu söylüyorlardı. Giovio, Frense-Caneye, Busbecq gibi yazar ve düşünürler de Osmanlı askeri ve idari sistemini eserlerinde överler. Osmanlılar yaydıkları korku yanında bazı Hristiyanlar içinse "ümit" anlamı taşıyorlardı. Vergi yükünden ezilen veya dini anlayışını tam olarak yaşayamayan bazı Hristiyanlar, krallık ve prenslik idaresi altında olmaktansa Türk idaresinde yaşa­mayı tercih ediyorlardı.
Sayfa 135Kitabı okudu
Kırk beş yıllık yönetimi boyunca imparator Tokyo dışında yüz iki seyahat gerçekleştirdi. İki yüz altmış beş yıllık Tokugawa Dönemi ( 1603-1868) boyunca tüm imparatorların yaptığı seyahatlerin toplamı, yalnızca üç idi.
Sayfa 135 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Kuramsal çatı dinseldi ve bunu eleştirmek de günahtı. Bu da anlaşılabilir bir haldir. Takvim tarımın düzenli yapılabilmesi için yaşamsal öneme sahip bir araçtır. Takvimle önüne gelenin oynaması bir toplumun bir yıl boyunca kıtlık çekmesine sebep olabilir. Onun için takvim ilkel, bilim-öncesi toplumlarda kutsallaştırılmıştır. Çin'de 18. yüzyıla kadar takvim kutsaldı ve imparatorun da otoritesini temsil ediyordu. Bunu ilk delen Mançu soyundan gelen "barbar" İmparator Kang-Şi (kişisel ismiyle Aixin-Jueluo Xuanye, 1654-1722) olmuştur. Emrindeki Alman Cizvit papazı ve astronom Adam Schall von Bell (1592-1666) Kang-Şi'ye Çinli astrologların geleneksel takvimlerinin yanlış olduğunu söylemiş, kendisi Çinli olmadığı için Çin geleneklerinin önemini bilmeyen veya bunlara önem vermeyen İmparator da bunun kontrol edilmesini istemişti. Alman astronomun haklı olduğunun görülmesi üzerine Kang-Şi takvimin değiştirilmesini emretmiştir. Kutsiyete dokunan bu emir o zaman tüm Çin toplumu üzerinde bir şok etkisi yaratmıştır.
Sayfa 28 - İnkılab KitabeviKitabı okuyor
Attila, 451 Ocak Şubatında ordusunu Macar ovasında topladıktan sonra yolda üzerinde Ren Nehri'nin sağ sahilindeki Cermenleri de ordusuna katarak Galya'ya doğru harekete geçti. Ren'i geçtikten sonra Galya'nın henüz Romalılar elinde bulunan ve Romalı Soylu(patrice) Actius tarafindan idare edilen kısmına hücum etti. 7 Nisanda Metz şehrini yaktı ve Orléans'ı gelip muhasara etti. 14 Haziranda şehir, Actius'un kumandasındaki Roma ordusunun ve Kral Teodorik (Théodoric) in idaresindeki Vizigot ordusunun gelmesiyle kurtuldu. Attila, Troyes'e doğru ricat etti. Troyes'in batısında Campus Mauriacus'da Romalılar ve Vizigotlar tarafından galibi belirsiz diyebileceğimiz fakat buna rağmen sonuç itibarıyla Batı âlemini kurtarmış olan çetin bir harple durduruldular (451 Haziran sonu). Bu başarısızlıktan sonra Attila, Tuna'ya doğru ricat eyledi ve burada kışladı. 452 ilkbaharında İtalya'yı istilä etti. Fakat sonunda zapt ve tahribe muvaffak olduğu Aquilée muhasarasıyla fazla oyalandı. Milano ve Pavi'yi de alarak Roma üzerine yürümek niyetinde bulunduğunu ilân etti. İmparator Valentinien III, az evvel şehirden kaçmış bulunuyordu Mamafih Attila bu dünya payitahtına hücum edecek yerde, kendisine bir vergi ile beraber Sezarların kızı Honoria'nın izdivacını vaat ve teklife gelmiş olan Roma Piskoposu Aziz Büyük Leon'un (Saint Leon le Grand) sözlerine kulak verdi (6 Temmuz 452). Bu sefer de yine Panonya'ya döndü ve burada 453 senesinde vefat etti.
Onun cesarete, büyük cesarete ihtiyacı vardır. Ve sana söylemek isterim ki dilenci olman ama canının sıkılmaması, imparator olup canının sıkılmasından çok daha iyidir. Çünkü sıkıntı ruhsal dilenciliktir.
“Mucizeler sadece Napolyon’un olduğu yerde oluyor ve o her yerde olamaz.”
İnsanları yücelten iki büyük meziyet vardır. Erkeğin cesur, kadının namuslu olması... Bu iki meziyetin yanında hem erkeği, hem kadını şereflendiren bir meziyet vardır. İcabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak. İşte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardır. Bundan dolayıdır ki Türkler öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler. " Fransız İmparator, Napoleon Bonaparte
Sayfa 214
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.