İngiliz şair , romancı ve eleştirmen Robert Graves 'in bu eseri , birinci kitap olan Ben, Claudius'un devamı niteliğinde ve yine Claudius anlatıyormuş gibi kaleme alınmış.
İlk kitapta Augustus,Tiberius Caligula anlatılırken , bu ikinci kitapta tamamen Claudius'un apar topar gelen ünvanı ve sonrasında yaşanan olaylara yer veriliyor.
Claudius aracılığıyla Roma'nın skandallarla, şiddetle dolu bir döneminede geziniyoruz okuma boyunca.
Caligula'nın öldürülmesinin ardından , iradesi dışında imparator ilan edilen Caludius'un hikayesi zaman zaman kullanılan mizahi anlatımla okuyucuya keyifli bir yolculuk sunuyor.
Yazar ,gerçek olayları kurgularken , eserin tarihsel gerçeklerle uyumlu olmasına özen göstermiş. Hayatta kalışı zararsız bir gerizekalı olmasına bağlanan ( soytarılık bile yaptığı düşünülürse bence hayli zekiymiş ) Claudius'un, şaşırtıcı derecede başarılı imparatorluk dönemini ,ordunun ve halkın sadakatini kazanışını , ve elbette iktidarın olmazsa olmazı ihanetlerini , komplolarını keyifle okuyacağınızı düşünüyorum.
Meraklılarına önerebileceğim eserin sayfa kalınlığı gözünüzü korkutmasın. Okuduğunuz satırlar sayfa sayısına takılmadan sürüklüyor peşinden.
Her iki kitap mükemmel anlatım ile kurguyu yaşatıyor yani. Okuyacak olanlara şimdiden keyifli okumalar diliyorum.
Sevgiler , kitapla kalın.
Tanrı ClaudiusRobert Graves · Türkiye iş Bankası Kültür Yayınları · 2022189 okunma
Bizanslılar İstanbul’un Fethi’nin sabahında verdikleri kayıpların cesetlerini topladılar, patrik ve papazlar ayinler düzenlediler. Hayatını kaybeden 1740 Yunanlı, 700 Latin ve Ermeni toprağa verildi. İmparator yanına soyluları aldı, kent surlarını dolaştılar, askerlerin yorgunluktan nöbet tuttukları yerde uyuyup kaldıklarını gördüler. Hendek ve kuyularda, sahillerde de cesetlerin olduğu tespit edildi, toplam kayıpların 18.000 civarında olduğu hesaplandı. Çar koç başlarının yakılmasını emretti. Daha sonra Çar ve ona eşlik eden heyet Büyük Kiliseye geçti ve düşmanın bu kentten uzaklaşması için dua ettiler. Türklerin, kayıplarını görünce kenti terk edeceklerini düşündüler… Ancak, “Tanrıdan korkmaz”, “Melun“ (Fatih Sultan Mehmed bu şekilde adlandırılır) kentten uzaklaşma gibi düşüncelere kapılmadan, hemen ertesi gün kayıpların tespiti için adamlarını gönderdi. Çok sayıda şehit verdikleri anlaşıldı, onların cesetlerini toplamak için bir çok askerini buraya gönderdi. İmparator ise kendi halkından hendeklerin ve derelerin cesetlerden temizlenmesini emretti. Bu arada düşman askerlerinin ne pahasına olursa olsun engellenmesi gerektiğini de açıkladı. Yedinci gün Padişah ordusuna taarruz emri verdi, ilk gün olduğu gibi, ara vermeden, nöbetleşerek savaşlarını öğütledi…
1552'de Sultan Süleyman Almanya'daki Protestan prensleri Papa ve İmparator'a karşı kışkırtmaya çalıştı. Onlara gönderdiği mektupta, bir sefer başlatmak üzere olduğunu, Almanya'ya girdiği zaman kendilerinin bir zarar görmeyeceğine yemin ettiğini söylüyordu..
Teolojik tutkularla parçalanmış Bizans dünyasında yeni bir sapkınlık, İkonoklazm ortaya çıktı. İmparator III. Leo bunu başlatmakla kalmadı (726), Roma'yı da buna zorlamaya çalıştı. Bu kadarı artık çok fazlaydı. Papa kendisinden, Konstantinopolis veya Antakya Patrikleri gibi itaatkâr olmasını bekleyen bir efendinin iradesine boyun eğmeyi reddetti. II. Gregorius (715- 731) sadece tehditler savurmakla kaldı. Eğer kopuş o anda ve orada gerçekleşmediyse, bunun tek nedeni imparatorluk geleneğinin hâlâ çok güçlü olması ve papanın nihai bir adım atmakta tereddüt etmesiydi. Ayrıca imparatorla bağları tamamen koparmak, sonu bilinmez bir yola girmek ve Kilise'yi çok büyük tehlikelere maruz bırakabilecek bir misillemenin riskini almak demekti. Papanın, nihai bir işe kalkışmadan, imparatorun huzurunda sadece eşit değil, üstün bir tavır takınmadan, sapkın Doğu'dan kopmadan ve Batı'da evrensel bir Hristiyanlığın temellerini kurmadan, eski dünya anlayışıyla Romalı olmayı bırakıp Katolik olmadan, ruhani gücü otokratik yönetimin dayattığı prangalardan kurtarmadan önce güçlü ve sadık bir koruyucu bulması gerekecekti. Zamanın Avrupa'sında kim böyle bir rolü üstlenebilirdi ki? Bunu yapacak tek bir adam vardı; tacı meşru bir şekilde kendisine iletebilecek bir müttefik arayan Merovenj krallarının saray nâzırı.
Sayfa 44 - SELENGE YAYINCILIK, NO 212, TARİH SERİSİ 166, MAYIS 2022, 1. BASKI, ÖZGÜN ADI Historie de I'Europe Des invasions au XVIe siécle, ÇEVİREN SİNAN AKBAYTÜRKKitabı okuyor
Serinin dördüncü kitabı bitti. Seriye devam etmeyi düşünmüyordum; lakin' Dune 'filminin ikincisini geçen hafta izleyince okumaya devam etmek istedim. Burda bir parantez açalım: [ Film çok iyiydi.]
- Kitaba dönersek artık hikaye sizi büyülemiyor, Dune eski Dune değil. Mesih kitabında Paul'un iç dünyasını yansıtılması gibi bu kitapta
Mete Han istisnai bir askerlik dehasına sahipti. Tek merkezden yönettiği ordusuyla Kore'den, neredeyse Macar Ovası'na kadar bütün bölgeye barış ve refah getirmiştir. Bu kadar Çinliyi nereye gömeceğim dediği bir savaş vardır. Tatunkfu kayıtlara geçen ilk Türk meydan savaşıdır. Savaşta 320 bin kişilik Çin Ordusu'nu İmparatorları Kao-ti ile birlikte Peteng Kalesi'nde muhasara altına aldı. Günlerce kuşatma altında kalan İmparator Kao-ti kuzey eyaletlerini Mete'ye bırakmak ve her yıl vergi vermek şartıyla sulh yapmak zorunda kaldı. Bu felaketli günleri, Çin'de hâlâ söylenen şu halk türküsü çok iyi anlatmaktadır. "Peteng Kalesi altındaki felakette yedi gün ekmek bulunmadı; asker yay çekemedi."
''Tarih tekerrürden ibaret derler.''
Çakmağın kapağını kaldırdım ve alevin yükselmesine izin verdim. Diğer cebimden ise sigaramı çıkarıp dudaklarımın arasına yerleştirdim. Çıkan alevden gözlerimi ayırmazken onun olduğu tarafa doğru çakmağı fırlattım. Alevlerin etrafını sarmasını büyük bir keyifle izlerken gülümsemesi aniden kesildi.
Oturduğu yerden ona yaklaşan alevlere bakarak, ''Seni geberteceğim, VI!'' dedi.
Dudağımdaki sigarayı indirdim ve yükselen alevlere doğru tuttum. Ucunun yanmasıyla dudaklarıma götürüp içime doğru çektim. İlk dumanı dışarı doğru üfledim. ''Hisar Alatav'ın selamı var,'' dedim dumanı üflerken.
''Onu da geberteceğim, hem de gözlerinin önünde! Çevrendeki herkesi senden alacağım!'' dedi yemin edercesine. ''Herkesi alacağım sadece kimliksiz değil, kimsesiz kalacaksın! İmparator ben olacağım, önümde diz çökmeye hazırlan VI!''
Arkamı döndüm ve onun çığlıkları arasında ilerlemeye başladım. Yıllar önce olduğu gibiydi. Gözümü dahi kırpmadım.
''Ben, bana yaşatılanın aynısını yapmam. Daha fazlasını yaşatırım, Atlas. Çünkü ben siz değilim.'' dedim. Söylemekten bıkmayacağım kelimeleri dudaklarımdan döktüm. ''Bana Bronz derler.''