“İşte bu ahşap evimde, bir gece için de olsa, seni barındırıyorum; bir işe yaradığımı hissediyorum. Son zamanlarda neye yaradığımı pek bilemiyorum da. Belki yarın soğukta uyanmanın bir anlamı olur, sana çay pişirmek gibi. Ayaklarımın ucuna basarak yürürüm yataktan kalkınca. Tahtalar gıcırdar. Hayır, zamanla öğrenirim hangi tahtaların ses vermediğini. Sonra ne yaparım? Uyanmadı, çayı hazırladığımdan haberi yok diye sevinirim. Bütün hayatımı, en ince ayrıntılarına kadar hesapladığım iyiliklerin hayaliyle geçirdim albayım. Artık ne olacaksa olsun istiyorum.”
Reklam
Yine de insanın kendine en büyük ihanetidir sevmek. Sığlığın kolaylığından derinliğin başdönmesine geçmek bir zorlu yürek türküsüdür, içindeki binlerce gözü susturmayı gerektiren. İstemekle yapmak arasındaki o ince çizgi, binlerce yılın günah burgaçlarıyla bir uçuruma dönüşür. Dünya karşı tarafta, biz bu tarafta kalmışızdır. Bir iki cılız sesten başka ses yoktur sesimizi karşılayan.
Sayfa 74 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okuyor
Osmanlı insanı hayata "helâl" ve "haram" perspektifinden bakardı. Kapı tokmakları da bu hassasiyeti yansıtırdı. Tokmaklar iç içe iki demir halkadan oluşurdu. Dış halka daha tok ses çıkardığından erkekler için, ondan daha ince ses çıkaran iç halka ise kadınlar içindi. Eve gelen erkek misafir dış halkayı kadın misafir ise iç halkayı kullanarak ev sahiplerine cinsiyetleri konusunda bilgi verirlerdi..
Yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgi
Bugün çok garip bir rüya gördüm Uzun boylu siyah saçlı bir kadın kitabını okuyup uykuya dalıyordu (kitap Albert Camus’un bir kitabıydı diye anımsıyorum) uykuya dalınca kendini birden bir bilgisayar oyununun içinde buluyordu, oyun olduğunu kimse söylemedi ama ben öyle anımsıyorum. Sağda ve solda yol orta kısımda ise bir nehir ve nehirin üstünde yolları birbirine bağlayan küçük bir köprü vardı. Bu oyunda tek bir amaç vardı, talimatları yerine getirip oyundan kurtulmak. Yukarıdan bir ses, doğru aracı bul, bin ve oyundan çık diye talimat verdi. Uzun boylu kadın yolun bir sağ tarafına bir sol tarafına koşturup geçen bütün araçlara binmeye çalışıyordu ama her seferinde onu araçtan atıyorlardı, kapana kısılmış ve oyundan çıkamıyordu hatta bazen arabaya bindiğinde ortaya jump scare dediğimiz olay çıkıyordu ve korku seviyesi iki katına çıkıyordu. Çaresizce uzun bir süre tüm araçlara binmeye çalışıyor ve araçlardan atılıyordu en son bu durumdan sıkıldı ve ölmek bu oyunda kapana kısılmaktan daha iyidir diyip aklına bir fikir geldi, köprünün üstüne çıkıp aşağıdaki nehire atlayacak ve intihar edecekti. Tedirgin bir şekilde çıktı köprünün üstüne, tüm cesaretini topladı ve atladı nehire, tam atladığı sırada altından bir sandal geçiyordu birden sandalın üstüne düştü. İşte tam orada oyun bitti, bulması gereken araç sandalmış. Ölüme gittiğini düşünürken aslında oyundan kurtuldu. Hayata döndü. Kıssadan hisse, ‘intihar kurtulmaktır’ fikrini bilinçaltıma yerleştiren herkesten davacıyım.
“Cesaret ve aptallık arasında çok ince bir çizgi vardır,” dedi kısık sesle. Karanlık bakışları tetikteydi. “Bunu aklından çıkarma.” Morana gülümsedi. Hassas bir nokta bulmuştu. Dönüp bara ilerlemeden önce, “Kendi tavsiyenize uymanızı öneririm,” diye yanıtladı aynı ses tonuyla.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.