Türkiye'nin tarihindeki garip bir tecelli ile devlerimiz, bütün diğer devletlerden farklı olarak kurulduğu toprakları kaybedip sonradan aldığı topraklar üzerinde tutunan tek devlet örneği olarak kalmıştır. Almanya, İngiltere, Fransa hâlâ kuruldukları topraklar üzerindedir ve normal olanı da budur. Bilfarz Fransa Galya'yı kaybedip de nüfusunun yarısı ile Kuzey Afrika'ya yerleşse veya İngiltere Britanya adasının güney bölgesinden çıkarılıp İskoççaya sığınsa bu durum tabiî sayılabilir mi? Sayılamaz. Onun gibi bizim de kurulduğumuz toprakları, hâlâ Türklerle meskûn ve bu devleti kuranların mezarlarıyla süslü toprakları unutamayıp hissen oraya bağlı kalmamız kadar tabiî bir netice olamaz.
Aile, cemiyet veya devlet, her hangisi olursa olsun bir topluluk faziletle kurulursa sağlam olur. Temelinde rezilet bulunursa çabuk çöker. Devletimiz faziletle kurulan topluluktur. Tarihe yiğitlik ve feragatle girmiştir. Devlet kurulduğu zaman başkanlığa üç namzet vardı. Fakat bu mevki en büyükleri olan Musa Yabgu veya en kahramanları olan Çağrı Beğ değil, en küçükleri Tuğrul Beğ geçirildi. Bunda, savaş meydanlarındaki çelik kılıçlı demir bileklilerin, barıştaki İnsanî kalplerinden taşan bir şefkat duygusunun izlerini de görüyoruz. Çünkü Tuğrul Beğ'in çocuğu olmuyordu. Amcası ve kardeşi onun bu büyük ıstırabını devlet başkanlığı ile gidermek yolunu tuttular. İşte, devletimizin ilk başkanı, büyük Sultan Gazi Tuğrul Beğ'dir.