İnsanlar bu anlamsız iyiliğin verdiği ve verebileceği zararın örneklerini hayvan masallarında ve masallarda seve seve okurlar. Ondan korkmaya gerek yoktur! Ondan korkmak, nehirden öylesine alınıp tuzlu okyanusa getirilmiş bir tatlı su balığından korkmakla aynı şeydir Bu saçma, anlamsız iyilikle ara sıra topluma, sınıfa, ırka, devlete verilen zarar, bu iyiliğin bahşedıldiğı insanlardan gelen ışığın içinde sönüp gider. Bu saçma, delice iyilik, insanın içindeki insanca şeydir, insanı farklı kılar, insan ruhunun eriştiğinden daha yücedir. Yaşam kötülük değildir, der bu saçma iyilik.
Bu iyilik dilsiz, anlamsızdır. İçgüdüseldir, kördür. Hıristiyanlık onu kilise pederlerinin öğretisi şeklinde ifade ettiği anda sönmeye, kaybolmaya başlamış, tohum kabuğa dönüşmüştür. Dilsiz, bilinçsiz, anlamsız olduğu sürece, insan yüreğinin canlı karanlığında bulunduğu sürece, propagandacıların aleti ve malı olmadığı sürece, içindeki altın cevheri kutsal para haline getirilmediği sürece güçlüdür bu iyilik. Yaşam gibi basittir. Isa’nın vaazı bile onu gücünden yoksun bırakmıştır, onun gücü insan yüreğinin dılsizlığindedir. Ama insanın iyiliğinden kuşkulanınca, iyiliğe olan güvenimi de yitirdim. İyiliğin güçsüzlüğüne üzülüyorum! Ne çare ki, iyilik bulaşıcı değil.
İyiliğin, güzel bir çıy tanesi kadar güçsüz olduğunu düşündüm.
Kilisenin kuruttuğu ve yitirdiği gibi onu kurutmadan, yitirmeden nasıl güçlü hale getirmeli. İyilik güçsüz olduğu sürece güçlüdür