Baştan söyleyeyim,hayatın anlamını keşfetmenizi sağlayacak,size aydınlanma yaşatacak bir kitap değil.
Yine her zaman söylediğim gibi doğru zaman doğru ruh hali önemli aksi halde sıkıcı olabilir.
Yarı otobiyografik deniyor,yazarın hayatını birebir yansıtmıyormuş ne demekse!
Çokça ortak nokta,çokça hayatın akışındaki olaylara anlam verememe ,toplum içinde yer edinememe ,yabancılaşma ,yalnızlık ve depresyon ögesi içeriyor.
Dediğim gibi kendinizden bir parça bulamazsanız sürüklemeyecektir.
Yalnız karakterimizin, çoğu kez Meursault ve Zebercet’inki gibi iç sıkan bir hayatı var.
Hayata karşı aynı yabancılaşma hissi geçiyor ancak onu diğerlerinden ayıran şey aslında içten içe herkes gibi normal olmak istemesi,farklı bir insan olmanın içi sıkıntıyla doluyken kendi tabiriyle etrafına şaklabanlık yaparken bile askında sıradan şeylerle mutlu olup hayatını sürdürebilen biri olmak istiyor.
En temelinde çocukluğundan beri onu gerçekten anlayan sevgisini hissettiren,kendi olmasına izin veren kimse olmamış.
Büyüme çağında da ,yetişkinliğinde de saptığı her yol,döndüğü her sokak ,bir ben de varım çığlığı.
Yazık.
Gerçekten insanlar birileri kendini bi yerden atana kadar içinde kopan fırtınaları anlamayacak kadar salak ve umursamaz mı ?
Sevgi eksikliği ve güvensizliğin getirdiği kaçınılmaz son olarak ‘ulaşabildiği’ somut şeylere bağımlı.
Bazıları herkes gibi olamaz,herkes gibi şeyler yapamaz ve nasıl şartlar bir araya gelirse gelsin mutluluğu yakalayamaz.
Bu insanlar şanslıysa profesyonel yardımlar alarak hayatta kalabilir,değilse var olmamak onlar için bir kaçış değil kurtuluş olur.
Yozo,melek gibi bir çocuktu.