Nefsimize hoş gelecek ve onu azdıracak öyle kötü şeyler vardır ki o korkunç nefis düşmanını bunlar yoldan çıkarır! Aklı rayından
çıkaracak öyle mutluluklar vardır ki, akıl onun neşesi ile ötelere, ulaşılmayacak duraklara varır!
Şişenin içinde mahpus duran şarap dile gelmiş ve şöyle demiş:
-Ey insanoğlu! Beni meydana getirmek için çok uğraştın! Üzüm bağlarında beni yetiştirdin, kemâle gelince topladın; beni mahzenlerde beklettin, ezdin, suyumu çıkardın. Benim için çok ter döktün, Yoruldun! Ben de senin bu emeklerine karşılık nankör olmayacağım. Beni dertli bir insan içince, derdinden kurtulacaktır; beni bir dilenci içerse, o kendisini kral sanacaktır! Aşkın gerçeği ve gerçek Olmayam vardır. Gerçek aşk, Allah’a karşı duyulan hayranlık ve sevgidir. Mecazi aşk, bir insana karşı duyulan aşktır. İkincisi birincisi gibi nezih ve ulvî değilse de, iffeti muhafaza etmek şartıyla Onun da faydası vardır.
Çünkü, âşığı tek bir kişiye bağlar, onu bir çok bağlardan kurtarır; onun nazarında sevdiği varlıktan başkası yoktur. Böyle bir âşık, kâmil bir mürşidin irşadı, yol göstermesi ile mecazî aşkını köprü Olarak geçer de, gerçek sevgiliye ulaşır. Mecnün; son zamanlarında Yalnız dostunu ve düşmanını değil, kendini, hatta sevgilisini tanıyamayacak hâle gelmişti. Leylâ’yı kendinde görmeye, yâni kendini Leylâ sanmaya başlamıştı!
duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir.
...
Kimse bir şeyin üzerinde durup düşünmüyor. Kendisine bir ülkü edinen çok az. Umutlu birisi çıkıp iki ağaç dikse herkes gülüyor: "Yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın sen?" Öte yanda iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonraki geleceğini kendilerine dert ediniyorlar. İnsanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. Herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. Herkes kendini düşünüyor. Kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor.
İnsanoğlu aptal değilse bile korkunç derecede nankördür. Evet, eşi bulunmaz bir nankör! Bana kalırsa insanın en iyi tanımlanması şöyle olmalı: İki ayaklı nankör bir yaratık. Hepsi bu kadarla kalsa gene iyi. Çünkü böylece en büyük kusuru unutulmuş olurdu. İnsanın en büyük kusuru, Nuh tufanından başlayıp süren, alnının kara yazgısı olan erdemsizliğidir. Erdemsizlik ve buna bağlı olarak ölçüsüzlük. Ölçüsüzlüğün erdemsizlikten ileri geldiği çoktandır bilinen bir gerçektir.
Bize insan olmak, yani etiyle kemiğiyle insan olmak bile yük geliyor; bundan utanıyoruz, ayıp sayıyoruz. "Soyut insan" diyebileceğim garip yaratıklar olmaya can atıyoruz. Biz ölü doğmuş kişileriz; zaten çoktandır canlı olmayan babaların soyundan ürüyoruz ve bu durumu gittikçe daha çok beğeniyor, bundan zevk almaya başlıyoruz. Nerdeyse bir kolayını bulup bizleri doğrudan doğruya düşüncelerin doğurmasını sağlayacağız.