Yazardan okuduğum dördüncü kitap oldu SULAR ÜSTÜNDE GÖKLER ALTINDA.
Kaan Murat Yanık'ın oluşturduğu masalsı ve büyülü dünyalara aşinayım artık.
Yazar her defasında okura zaman kavramının hiçliği içinde, tarihin gizemli dehlizlerinde, sevdanın büyülü sarhoşluğunda dolaşan eserler sunuyor.
Bu kitaptaki olaylarda 15.yüzyılın sonlarında İstanbul' da başlayıp uzak diyarların okyanuslarına uzanıyor.
Kalender, babası Kaptan İsa Efendinin sıkı eğitiminden geçmiş ve yeni keşifler yapabilmek için yanıp tutuşan bir gençtir . Zor bela babasının gönlünü edip çıktığı deniz seferinde Ustinya adında bir köleye tutulur. Ne yapıp edip kızı alıp babasının evine getirir ama bir gece vakti askerler gelip kızı alırlar. Çaresizliğin içinde kendini kaybeden Kalender bu kara sevdadan kurtulmanın tek yolunun oralardan uzaklaşmak olduğuna karar verir. İşte Kalender'in asıl hikayesi burdan sonra başlar. Babasının eski dostu Kristof Kolomb ile yeni keşifler yapmak için tehlikelerle dolu bir deniz yolculuğuna çıkar. Yolculuğun amacı bilinmeyen toprakları keşfetmek olsa da yaşadıkları olaylar konuyu çok başka yerlere götürdü.
Osmanlıya ve müslümanlara dışardaki bakış açısı, dönemin siyasi, dini ve kültürel yapısı, din adamlarının kutsal görev adı altında yaptığı katliamlar, hayatları talan edilen yerliler, insanoğlunun açgözlülüğü muhteşem bir kurgu içinde anlatılmış.
İnsandan daha tehlikeli bir canavarın olmadığını hepimiz biliyoruz. Cennet gibi olan dünyayı hırslarımızla, açgözlülüğümüzle yiyip bitirdik. Bu kadar kötülüğe daha ne kadar dayanabilir ki?
Öncelikle kitap, neva bulvarı, burun, portre, palto, bir delinin anı defteri ve fayton adlı altı eserden oluşmaktadır.
Neva bulvarı adlı bölümün genelinde yüksek sosyete mensuplarının tabiriyle hiyerarşinin kol gezdiği alt-üst sınıflarının yoğun olarak hissedildiği, günümüz ölçütünde bağdat caddesi, Şanzelize caddesi olsun, tamamıyla lükse karşı
İnsanoğlu, her şeyle baş edebilecek güce sahipken kendi egosuna yenik düşüp dünyanın hâkimi olmak istiyor. İşte asıl risk bu. Yani, insanoğlunun bitmek bilmeyen açgözlülüğü.
Dünya değişiyor muydu? Sahi değişiyor muydu?
İnsanoğlunun kıskançlığı,cimriliği ve açgözlülüğü terbiye edilebilir, kıyımlar önlenebilir miydi?
Yoksa bütün bunlar …Bunlar …Yine kendimizi mi kandırıyoruz ?