Pandora'nın Küpü / Natalie Haynes
Pandora'nın kilden yapılan, anlaşmayı bozup yeryüzünde kötülükleri başlatan bir tür Havva,
Kraliçe olmasına bakmayarak, Iokaste'nin bir çok Yunan Mitolojisi kadını gibi bastırılmış, sürüklenmiş biri,
Helene'in güzel olmaktan başka suçu olmayan bir kadın,
Medusa'nın bir tapınakta
Merhaba dostlar
Hep kaçtığım mitolojiye ufaktan girmiş bulunuyorum. Canım
felidaela sayesinde güzel bir grupla birlikte mitoloji uyarlamaları okuyacağız.
İlk kitap Pandora'nın Küpü, bildik hikâyeleri kadınların açısından anlatıyor. Pandora, İokaste, Helene, Medusa, Amazonlar, Klytaimestra, Eurydike, Phaidra, Medeia, Penelopia. Ortak noktaları, canları sıkılan, birilerini cezalandırmak isteyen tanrıların ya da errrkek olmanın avantajlarını kullanan adamların kurbanı, oyuncağı olmaları. Ayrıca yazar hikâyelerin başka versiyonlarını da eklemiş. Benim gibi konuyla fazla ilgilenmeyenlerin bile bildiği hikâyelerin pek de doğru olmayabileceğini görmüş oldum.
Çok tatlı bir grupla okuyoruz. Herkes konuya gayet hâkim. Fikirleri, bağlantıları dinlemek çok keyifliydi. Sevgili
Meral Nalbantoğlu 'i grupta görmek de şahane bir sürpriz oldu.
Katılmak isterseniz, bir hayvan barınağına ya da derneğe bağış yaparak kayılabilirsiniz. Bilgi için:
felidaela
Mantıksız tavırlar işindeki tanrılara tanrıçalara sinirleniyorum, olay örgülerini kavramakta zorlanıyorum, isimler falan çok karışık geliyor ama gidebildiğim kadar devam bakalım.
Sevgiyle kalın
Sfenks, Typhon ile Echidna'nın bir başka canavar kızıydı. Bir kadı nın başına ve göğüslerine, bir aslanın bedenine ve bir alıcı kuşun kanatiarına sahipti. Acımasız ve insan eti yiyen canavar Sfenks, avıyla kedinin fareyle oynadığı gibi oynardı. En sevdiği oyun, avı na bir bilmece sormaktı. Sfenks, bilmecenin cevabını bulursa onu özgür bırakacağı na dair kurban ı na söz verirdi. Kurbanlarının çoğu yanıtı bulmaya uğraşır ama başaramaz ve canavarın midesini boy lardı.
Sfenks Tebai dışındaki dağlarda yaşar ve gezginler ile kent hal kını taciz ederdi. Tebai'ye gelen Oedipus Sfenks'le karşılaştı. Ca navar onu durdurdu ve şu bilmecenin cevabını bulmasını istedi:
"Sabahleyin dört ayak, öğleyin iki ayak, akşamieyin de üç ayak üzerinde yürüyen yaratık hangisidir?" Daha önce düşünüp yan ıtı bulamayanları n aksine Oedipus "in san" diye cevap verdi. i nsan "sabahleyin" yani yaşamının ilk yılların da, bebekken, emekler, dört ayak üstünde hareket eder; "öğleyin" yani yetişkin olunca iki ayak üzerinde yürür ve "akşamleyin" yani yaşlandığında baston kullanır.
Oedipus doğru yanıtı vermişti. Sfenks o kadar şaşırdı ve öf kelendi ki kendini uçurumdan aşağıya attı. Böylece Tebai kenti kurtulmuş oldu. Minnettar kalan halk Oedipus'u kral yaptı ve kısa süre önce dul kalmış kraliçeleri iokaste'yle evlendirdi.
Kitap feminist bir bakış açısıyla Antik Yunan’daki hakkı yenmiş kadın kahramanları ele alıyor ve bizlere tanıtıyor. Yazarın dili muazzam, çok akıcı, çok keyifli… Haliyle kitap oldukça kolay okunuyor. Kitap sırasıyla Pandora, İokaste, Helene, Medusa, Amazonlar, Klytaimestra, Eurydike, Phaidra, Medeia ve Penelope’yi ele alıyor. Ben çok sevdim ve bayıla bayıla okudum, sayfalarca da not aldım.
Antik Yunan üzerine yapmış olduğum okumalar beni farklı duraklara sevk ediyor. Bir ara ben de Antik Yunan'daki kadının varlığı üzerine bir şeyler yazmıştım. Yazdığım içeriğe benzer bir atmosferi görmek beni memnun etti çünkü bu kitap tespitlerimin isabetli olduğunu gösterdi bana. Antik Yunan'da kadına ve kadına verilen değeri, konumu,
Acaba ruhunun eski zaman anılarını gizlediği derinliklerinde, zamanla silikleşmiş olsa da, sevilen, özlenen, gidip de geri dönmeyen birisi mi vardı? Bu kederli kadının iç çekişlerinde, dönmemek üzere uzaklara, çok uzaklara giden birisi mi saklıydı?
Yunan mitolojisine hakim olmadigim için zor oldu okuması. Anlatılan dönem insanları tamamen mitolojinin hayatlarını düzenlediğine inaniyor, herseyi kadere bağlayor ve kitapta kaderine isyan edenlerin başlarına daha kötü şeyler geleceğine örnek sayılacak bir hikaye yer alıyor.
Kitabin başında cevirmen Bedrettin Tunceli yazdığı açıklama bölümü
Edebiyatta, 19. yüzyıldan beri var olan bu dil biçiminde, iki gerçek özne, iki konuşan özne vardır - ihlal için Oidipus, ölüm için de Orpheus. Ayrıca hem söz konusu edilen hem de alçak sesle ve dolaylı olarak seslenilen sadece iki figür vardır - kutsallığı bozulmuş olan Iokaste ve kaybedildikten sonra bulunan Eurydike. Bana öyle geliyor ki, ihlal ve ölüm, isterseniz yasak ve kütüphane de diyebiliriz, bu iki kategori edebiyatın kendine özgü mekânı diyebileceğimiz şeyi aşağı yukarı bölüşürler. En azından edebiyat gibi bir şey bize bu mekândan gelir.