Konuşmaya başladığımdan beri düzenli bir şekilde ayağa kalkabilirim: Fakat konuşmaya başladığımdan beri düşmek sadece acı veriyor: Fakat acı hakkında konuşabileceğini bildiğimden beri düştüğüm zaman duyduğum acı hafifledi; Fakat düşüşüm hakkında başka birinin konuşabileceğini öğrendiğimden beri düşmek daha kötüleşti: Fakat acıyı unutabileceğimi öğrendiğimden beri artık düşmek acı vermiyor: Fakat düşmekten utanabileceğimi öğrendiğimden beri acı artık hiç bitmiyor.
ve iyilerle doğrulara karşı tetikte ol.
onlar, kendi erdemini yaratanları çarmıha germeye can atarlar,
onlar yalnızlardan nefret ederler.
kendi sevginin baskınlarına karşı dahi tetikte ol!
her önüne gelene elini uzatmaya pek hazırdır yalnız kişi.
elini değil, yalnız pençeni uzatmalısın nice kimselere;
hani pençenin tırnakları da olursa, yok mu…
ama karşına çıkabilecek en çetin düşman kendin olmalısın hep;
sen mağaralarda ve ormanlarda kendine pusu kurarsın.
kendi yalımınla yakmaya hazır olmalısın kendini;
önce kül olmadan nasıl yeni olabilirsin ki!
sevginle git yalnızlığına, kardeşim,
yaratmanla git, doğruluk ancak daha sonra topallar ardın sıra senin.
benim gözyaşlarımla git yalnızlığına.
kendinden öte yaratmak isteyeni severim ben,
ve böylece yok olanı.
"bakın şu adamlara: gözlerinden belli – bir kadının yanında yatmaktan daha iyi bir şey bildikleri yok yeryüzünde. hiç olmazsa hayvan olarak kusursuz olsalardı! oysa hayvan olmak için masumiyet gerekir."
Bu dünyayı korumak ve düzeltmek sana zavallıca görünüyordu; onu eskitiyor ve ellerini hep başka bir dünya için uzatıyordun.
çünkü senin aşkın her şeye yetişiyordu.
İşin daha kötüsü bir önceki gün ve zaten fazlasıyla uzun süredir yaptıklarınızın aynısını ertesi gün yapacak gücü nereden bulacağınızı bilememektir. Bu ahmakça girişimler için, bu asla bir sonuca ulaşmayan bin bir tasarı için, yıkıcı zorunluluktan kurtulma denemeleri için, her seferinde çuvallayan o denemeler için gerekli gücü nereden bulacağınızı, kaldı ki bunların hepsi de yalnızca kaderin karşı konulmaz olduğuna, duvarın dibine düşmek gerektiğine bir kez daha ikna etmenize yarayacaktır. Her akşam, her seferinde daha eğreti, daha galiz olan bu ertesi günün kabusunu yaşayarak.
Danca, "Cidden söylemek istiyorum," dedi, yanağıma doğru, "istedikleri için değil, gösteriş için de değil, şimdi şarkı söylemem gerekli de ondan." Sözlerinden, demin beni kurtarmış olduğu sert hoşgörüsüzlük akıyordu.
Katılıp uzaklaştığı topluluğun peşinden yavaşça yürüdüm. Yüksek bir kapının kenarında durdum ve onları,
Sevilen varlığı aldatabilirim veya ondan kesinlikle kopabilirim, bana doğan günü bahşeden ebediyet dakikalarının keyfine tek başıma vardığım zaman -veya bir ağacın batan günün sırrı üzerine uzun ve sessiz patlaması beni içine çektiği zaman. Onu salarım ve yanı başımda unuturum, tıpkı o zaman tüm “göttlische Natur”u (tanrısal doğayı) unuttuğum gibi ve tıpkı kendimi bir kumar masasının ucunda şansa veya bir arabanın direksiyonunda aynı şekilde hıza bıraktığımda, düşünce tarafından mesken tutulmuş bir varlık olan kendimi unuttuğum gibi...