Gençliğe hitabe!
Ey Türk gençliği…
Birinci vazifen, ayakkabı kutusunu, para sayma makinesini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli, ayakkabı kutusudur.
Bu ayakkabı kutusu, senin en kıymetli hazinendir, istikbalde dahi, seni bu ayakkabı kutusundan mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici
Gözünüzün önünde olan biteni seyrediyorsunuz, seyrediyorsunuz, seyrediyorsunuz, hiç mi rol üstlenmeyeceksiniz, ömrünüzün sonuna kadar hep böyle ''figüran'' olarak mı yaşayacaksınız?
İsim Şehir
"İsim-şehir-hayvan-bitki-eşya-artist-ülke" sıralaması ile oynanan basit ama şahane zevkli bir oyundu. Baştan herkes kağıtlara çizgilerini çizip bu başlıkları yazarak hazırlık yapardı. Sonra bir arkadaş içinden alfabeyi okurdu, başka bir arkadaş da ona "dur" dediğinde o anda hangi harfteyse, onunla başlayan şeyler bulunmaya çalışılırdı.
Diğerlerinden farklı bir şey yazana daha fazla puan verildiği için değişik acayip şeyler bulmaya çalışılırdı. Mesela "O" harfinden bitkiye herkes "ot" yazarken bazıları "okaliptüs" yazardı. Mesela bazıları "n"den hayvan bulamayınca "nil timsahı" yazardı, diğerleri de bunu kabul etmez ve kavga çıkardı. Yalın zamanların fakir ama gururlu bir oyunuydu...
Bu esere yorum yapmayı unutmuşum. Neyse ne derler bilirsiniz geç olsun güç olmasın dimi ama.
Yılmaz Özdil'in köşe yazılarından oluşmuş, yakın tarihe ışık tutan kitaplarından biri. Okudukça hem üzüldüm, hem acı acı gülümsedim, hem de içinde olduğumuz acınacak duruma ve cehaletimize isyan edesim geldi. Yani yazarın "ve hiçbirinin de yalan ve abartma olmadığı kesin olan" yazdıklarının %1'i bile demokratik bir ülkede olsaydı, yer yerinden oynar, buna sebep olanlar hemen istifa eder ve insan içine çıkamaz, Japonya'da olsa intihar ederlerdi. Ama bakıyoruz 92 yıldır güya demokrasi ile yönetilen ülkemizde bahsedilen kişiler yüzsüzce koltuklarında oturmaya devam ediyorlar, ceza göreceklerine kendilerinin suçunu söyleyen ve kovuşturanları suçlayıp cezalandırıyorlar. Ve bu ülkenin vatandaşlarının önemli bir kısmı da hala üç kuruşluk çıkar, kuyruk acısı veya bilinmeyen nedenlerle bunlarla gurur duyup, kıçının kılı olmayı bile kabul edebiliyorlar. Zaman zaman bu ülkenin vatandaşı olduğum için yerin dibine geçesim geliyor,esas utanması gerekenler utanmadığı için...
Embriyoloji profesörü, trenle mescit açılmasını talep ediyor ve virajlarda kıble denk getirilemeyeceği için reddediliyorsa… Milli hap icat etmeye gerek yoktur. Hapı zaten yutmuştur o millet.
Ve, neymiş efendim...
Genelge varmış.
9 Eylül'lerde bayrak töreni yapılmayacakmış falan.
Bak arkadaş...
Genelkurmay başkanı necdet bey'e kilim hediye etmeye, lokum ikram etmeye benzemez bu iş... Görürsün 9 Eylül'de Kara Fatma'nın İzmir'ini, ak mı kara mı!
Öğretmen otistik çocuklara Atatürk'ü anlatıyor. Çocuklar dinliyor, evlerine gidiyor. 7 yaşında bir öğrenci, o akşam Ertesi sabah asla su içmiyor, ağzına sürmüyor, ısrar ediyorlar, Atatürk diyor, gerisini izah edemiyor. Anne, çocuğunu okula götürüyor, vaziyeti anlatıyor. Anlaşılıyor ki, öbürleri de böyle... Meğer, öğretmen, Atatürk ölmedi, içimizde yaşıyor diyor, çocuklarımız da Atatürk boğulmasın diye su içmiyor iyi mi... İnanın, yazarken bile nefesim kesiliyor. Öğretmen, çocukları tekrar topluyor, ağlaya ağlaya, Atatürk'ün Çok iyi yüzme bildiğini, korkmalarına hiç gerek olmadığını anlatıyor, çocuklarımız ikna oluyor, tekrar suiİçmeye başlıyor.
Dünyada gençlerine spor bayramı armağan eden tek lider var, tek devlet var, Mustafa Kemal Türkiyesi... 19 Mayıs'ı yasaklayacaksın, sonra da utanmadan spor ülkesiyim diyeceksin. Öyle mi?