Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gazali şunu iddia etti: Felsefe ne kadar homojen görünürse görünsün tek bir yapıda değildir; onun içinde ciddi çatışmalar ve tutarsızlıklar vardır.
Sayfa 70 - Sufi Kitap
Gazâlî öncesi dönem, İslam Düşüncesi'nin çocukluk dönemidir, emekleme asırlarıdır; İslam Düşüncesi'nin zirveye çıktığı, sadece düşünce alanında değil, bilim alanında da en özgün, en yüksek mahsûllerini verdiği asıl dönem ise Gazâlî sonrası asırlardır. Öyle ki bu asırlar, İslam Düşüncesi'nin -iddia edildiği gibi- zevâl değil, kemâl asırlarıdır! Bu hakikatin ısrarla görmezlikten gelinmesi siyasi maksatlıdır ve oryantalist proje, bidayetinden bu yana Selçuklu ve bilhassa Osmanlı dönemlerinin karanlıkta kalması için kasd-ı mahsusla Gazâlî sonrasını küçümsemekte, yazılan onbinlerce eserin üzerine küçücük bir ışık huzmesi bile düşmesini engellemek için var gücüyle çalışmaktadır. Ne yazık ki bu insanlar kendilerine İslam dünyasından taşeronlar bulmakta da hiç zorlanmamışlar, bu kasıtlı cehaletin (tecahülün) sözcülüğünü üstlenmekten ar etmeyen birtakım nevheveskâr yerliler de çıkmıştır. Osmanlı deyince akıllarına kardeş katlinden veya harem hikâyelerinden başka birşey gelmeyen bu zavallıların, kendi tarihleri hakkındaki olumsuz yargılarının ardında oryantalist projenin hiçbir ilmi mesnede dayanmayan indî iddiaları vardır. Askeri ve siyasi mağlubiyetlerinin tazminatını ilmi miraslarından vazgeçmekle ödeyebileceklerini sanan; kendi tarihine, kendi kültürüne, kendi ilmî-dinî geleneğine düşmanlık besledikçe, kendi benliğini inkar ettikçe ve ettiği takdirde adam olacağı yalanına inanan bu ben-idrakinden mahrum gürûh, Gazâlî sonrasını inkar etmekle, tanımadığı, anlamadığı, takdir etmekten aciz kaldığı bu ilim mirasını küçümsemekle ne denli büyük bir hata yaptığını fark edememektedir bile.
Reklam
Gazali dediğinizde akla en çok gelen kavram, tecdit (yenileme), daha çok da ihya (canlandırma) kavramıdır. Vakıa Gazali bir tecdit düşünürüdür. Aslında her düşünür bir ölçüde tecdit düşünürüdür ve düşünce geçmişle bir hesaplaşma içine girerek yeni merhalelerde yeni kavramlar, sorunlar üretir: tıpkı dinamik hayatın kendisi gibi! Bu yönüyle Gazali kelimenin teknik anlamıyla bir müceddittir (yenileyici), bir müçtehittir (bir gelenek içinde değer üreten), çağındaki düşünceye yeni bir ufuk getirmiş, sonrası için düşüncenin istikametini sınırlı bir ölçüde değiştirmiş biridir; bütün bunları yaparken de bir geleneğe bağlı kalmayı hedeflemiş birisidir (sünnet).
"...Demek ki,Gazali'yi bir bütün olarak felsefe muhalifi kabul etmek doğru değil.Onun esas meselesi metafizik idi,yani o felsefenin branşı olan metafiziği zayıflatmıştır.Ondan sonra bu tavır İslam düşüncesini derinden etkilemiştir."
Gazalî'den sonra gelen din âlimleri onun izini takip etmeye başladılar, felsefe okudular, filozofları reddetme işi ile uğraştılar. O kadar ki, İslâm âleminde bir tek filozofun bulunmadığı dönemlerde bile habire felsefeyi reddettiler, filozoflara hücum etmekten hızlarını alamadılar. Bu sefer kendi aralarında bu hususta ihtilafa düştüler. Felsefe okumayanlar, felsefe okumayı küfür, felsefe okuyanları da kâfir sayan fetvalar verdiler. Felsefe okumadan eski İslâm kültürünü; hatta Gazalî başta olmak üzere onu takip eden âlimlerin eserlerini okuyup anlamaya imkân bulunmadığı için İslâm düşüncesi bir çıkmaza girdi, bir keşmekeşe saplandı, kimin ne dediği ve neyi müdafaa ettiği bilinmez oldu. Fikrî ve ilmî denilen tartışmalar tam mânasiyle bir kördövüşü şekline girdi. Artık yetişme halindeki Müslüman gençlerin ne üzerinde çalıştıkları ve hangi hedeflere ulaşacakları belli değildi.
Descartes ve Kant, İbn-i Sina ve Gazâli'nin çok güçlü etkisini taşıyan talebesi olarak yerini almalıdır. Örneğin bir Thomas von Aquin "De ente et Essentia" adlı varlık ve mahiyet üzerine yazdığı bir kitapta Aristoteles'in iki katı Avicenna'ya atıfta bulunur.
Sayfa 38
Reklam
Gazali'nin döneminde ortalık karışık
Felsefecilerin ortaya koyduğu yabancı kültürlerin lslamileştirilmesi ekseninde yapılanan dünya görüşü, Gazzâlî’nin yaşadığı döneme değin ciddi bir eleştiriye tabi tutulmadan varlığını sürdürmüş; Gazzâlî’nin en önemli sorularından birisi olmuştur. Aynı durum, Hint ve Yeni-Platoncu kaynaklardan besle­nen, halk arasında yayılmakla birlikte kimi unsurlarıyla tevhit inan­cına aykırı bulunan tasavvuf düşüncesi için de geçerlidir. O da, kelam ve fıkıh çevrelerinde eleştiriyle karşılanmış, ama bütünüyle dışlanmış bir anlayışı yansıtmaktadır ve Gazzâlî’nin uğraşmak zorunda kaldığı halledilememiş sorular arasında kalmıştır. Şii-Batini hareket, felsefi ve tasavvufi kültürden etkilenerek siyasal bir temelde yapılanmış Fatimi ve Büveyhler eliyle Abbasi Devleti’ni yıpratmıştır. Gazzâlî doğ­duğunda, Abbasi Devleti, neredeyse varlığını yitirmiş; İslam devleti­nin merkezi iktidarını Selçuklular almış durumdadır. Selçukluların en önemli sorunu, Haşan Sabbah'ın kurduğu Batıni Haşhaşîn örgütü ve dâileriyle uğraşmak olmuş; bu nedenle, Nizâm el-Mülk, Sünni­liği yayginlaştırmak ve halkı Batıni tehlikesinden korumak için Ni­zamiye Medresesi’ni kurmuştur.
55 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.