İslam'a Göre Dünya ve Nefis Kötü Değildir
Sufilik/Tasavvuf/Mistisizm ise Musa'dan (as.) İsa'ya (as.) gidiştir. Elbette Allah'ın dinine bağlılık ile bireysel dinî tecrübeyi merkeze alıp, bununla yetinen, dış dünyayı Allah'ın iradesi istikametinde değiştirmeye koyulmayan pasif bir din anlayışı ve sofuluk birbirine karıştırılmamalıdır. Zira İslam'a göre insan ve dünya arasında tam bir ontolojik uyum söz konusudur. Dünya iyidir, inkâr edilmesi ve mücadele edilmesi gereken bir şey değildir. Kötülük dünyanın kendisinde değil, insan tarafından kötü(ye) kullanılmasındadır. Asıl mücadele ve inkâr edilmesi gereken ise dünyanın kötü(ye) kullanılmasıdır. İşte zühd ve tasavvuf, dış dünyayı değiştirme çabasına bir ön hazırlık işlevi gördüğü sürece anlamlıdır. Dolayısıyla İslam nefsi köreltmeyi, dünyaya sırt çevirmeyi, dış dünyadaki gelişmelere kayıtsız kalmayı reddeder ve dünyaya olumlu bir değer atfeder, dünyayı kulluğun gerçekleştirileceği platform, Allah'ın halifesi olma sorumluluğunu yerine getireceği alan olarak görür, O kadar ki, bu yüzden Batı'da İslam'ın “dünyevi olmak” la tenkit edildiği bile olmuştur. Özellikle Tevhidin yol açtığı ahlakilik, merkezinde sevgi ve merhametten ziyade “Hak ve Adalet" kavramlarının yer aldığı bir “Adalet Ahlakı" olup, bu dünyanın iyileştirilmesi için bir yanda sürekli eylem ile öte yanda aşırılık, haksızlık, adaletsizlik, nefret ve ayrımcılığa muhalefet arasında salınan bir sarkaca benzer.
Sayfa 58
159 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Diriliş Erlerine
Merhaba Okurken neredeyse her satırın altını çizmek istediğiniz kitaplar var mı? Benim için Sezai Karakoç'un kitapları öyle, her satır çok kıymetli ve her satıra vurgu yapmak istiyorum. O yüzden inceleme yazarken bir şey atlamaktan çekiniyorum ama atlamalıyım ki siz de okuyun :). Kitap bir bunalımın kaynağı- aslında var olma savaşı-, tablo ve
İnsanlığın Dirilişi
İnsanlığın DirilişiSezai Karakoç · Diriliş Yayınları · 20236,8bin okunma
Reklam
... İslam'ın ilahiyatçıların elinde kapalı bir kitap olarak kaldığını düşünmek yanlış olur. İlahiyatçılık giderek bilime kapalı ve mistisizme açık hâle gelmiştir. Böylece ilahiyatçılık, bu kitaba, İslami bilime büsbütün yabancı olan birçok mantığa mugayir şeyin ve hatta apaçık hurafe olan şeylerin girişine izin vermiştir. İlâhiyatçılığın doğasını bilenler, ilâhiyatçılığın neden mitolojinin cazibesine karşı koyamadığını ve niçin mitolojiyi dinî düşüncenin zenginleştirilmesi olarak algıladığını anlayacaktır. Dinî öğretilerin tarihindeki en mükemmel ve en saf olanı olan Kur'an'ın monoteizminin adım adım riske edilmesiyle mide bulandırıcı bir din tüccarlığı zuhur etti. Kendilerini müfessir ve inancın muhafızı olarak adlandıran kişiler, bunu -oldukça rahat ve kazançlı- bir meslek hâline dönüştürdüler. Bu şekilde fazlaca vicdan azabı duymaksızın dinî mesajların hiçbir şekilde tatbik edilmeyişini kabul ettiler.
Yeni dünya düzeni için, “Küreselci’lerin” bir çok alanda çalışmalarını görmekteyiz.. ▪️Gerek sağlık sektöründe aşılar ve bir takım ekipmanlar İLe yapılan çalışmaları, ▪️Gerek yeni teknolojiler ile yapılan çalışmaları, ▪️Gerekse aile yapısını farklı hale getirmek için yapılan cinsiyetsiz proje çalışmalarına şahit olmaktayız. ➡️Hayatın her bir
İslam ise hiçbir zaman sadece bir millet olmayı hedeflememiştir. İslam “iyiliği emreden ve kötülüğü yasaklayan” (Kur'an, 3/190, 22/41 vb.), yani ahlâki bir misyonu yerine getiren bir topluluk olmayı istemiştir. Siyasi boyutunu göz ardı ederek, kendimizi tamamen dinî mistisizme bırakarak ayaklarımızın altından tarihi zeminimizin kaymasına izin verirsek, üstü kapalı olarak sömürülmeyi ve köleliği kabul etmiş oluruz. Tam tersine, İslam'ı dinî boyutundan soyutladığımız vakit, ahlâki ve evrensel insan kültürü düzleminde herhangi bir güç, etken olmaktan vazgeçeriz. Şayet insanlar ve eşya üzerinde salt hâkimiyete indirgenecekse, emperyalizmin İngiliz, Alman yahut İslami olup olmadığı sonuç itibariyle gerçekten önemli midir? Gelecek için ve insanlığın pratik gayeleri için İslam, beden ve ruh ahenginin ve bu ahengi bozacak değil, sürdürecek yasalar ve toplumsal, siyasi kurumlar üzerine temellenmiş bir toplumun taşıyıcısı olacak insanı inşa etme çağrısıdır. İslam iç ve dış denge hâlinin sağlanmasına yönelik durmaksızın devam eden bir tarihi arayıştır ve tam da bu olmalıdır. Her hâlükârda, bu kadar tabii olup, olanakları böylesine az sınanıp, tecrübe edilmiş bir çağrı daha yoktur. Bu hedef bugün İslam'ın önünde durmakta ve gelecek yıllarda onun şahsına münhasır tarihi vazifesi bu olacaktır.
İslam’ı siyasetin ve tarihin dışına sürgün ederek, bir tür mistisizme indirgeyen zihniyetin İslami bir direniş gerçekleştirmesi beklenemez. Bu nedenle de ilerleme ideolojisi, sömürgeciliğin, tahakkümün ve kötülüğün ilerlemesi biçiminde belirleyiciliğini sürdürmeye devam eder.
Reklam
370 öğeden 211 ile 220 arasındakiler gösteriliyor.