Ne yapmak gerek peki?
Sağlam bir arka mı bulmalıyım?
Onu mu bellemeliyim?
Bir ağaç gövdesine dolanan sarmaşık gibi
Önünde eğilerek efendimiz sanmak mı?
Bilek gücü yerine dolanla tırmanmak mı?
İstemem!
Herkesin yaptığı şeyleri mi yapmalıyım Le Bret?
Sonradan görmelere övgüler mi yazmalıyım?
Bir bakanın yüzünü güldürmek için biraz şaklabanlık
Neredeyiz? Oblomov'un rüyası bizi dünyanın hangi mutlu köşesine getirdi?
Ne canım ülke burası.
Ne deniz var, ne yüksek dağlar, ne kayalar, ne derin uçurumlar, ne kapkara
ormanlar... Heybetli, vahşi, kasvetli hiçbir şey yok. Zaten tabiatın vahşisini,
heybetlisini ne diye severler bilinmez. Vahşilikten, heybetten ne çıkar? Mesela
deniz. Tanrı
Şu gökyüzü şu uçurum
Şu acın şu gururum
Bu oyun size kalsın
İstemem eksik olsun
Peki ne yapmak lazımmış
Sağlam bir dayı bulup
Ayağına sarılmak mı sırnaşık gibi
Bir ağaç gövdesini saran sarmaşık gibi eteğine sarılarak veli nimet sanmak mı
Mertçe davranmayıp hileyle tırmanmak mı
İstemem eksik olsun
Herkes gibi
Koşa koşa sonradan görmelere övgüler
Hayatlarıyla yanlış olanların ölümleriyle doğru olmalarına imkân var mı?
Kitabı okumaya başladığımda beri yazarın bu cümlesinde durdum kaldım, aslında herkes aynı şeyleri hissetmez tâbi ama bi sorun kendinize bu soruyu hayatınızla ne kadar doğrusunuz, ne kadar doğru şeyler yapıyorsunuz? Ne kadar doğru bir insansınız? Sizin doğru olmanız aslın da
-Ay'a gidip orada da yeryüzündeki oyunu Adem'le Havva oyununu yinelemek mi? İstemem, eksik olsun! Ondan sonra artık yılanların yolunu gözlemek kalır geriye!.
Geçen gün yemekte orada bulunmayanların aleyhinde söylenenleri dinlerken utancımdan yerin dibine geçtim: Falanca budalaymış, filanca aşağılıkmış, bilmem kim hırsızmış, bilmem kim gülünçmüş. Bu düpedüz insanları arkasından vurmak. Bütün bunlar söylenirken birbirlerine sanki bakışlarıyla, "Hele sen de bir dışarı çık, senin hakkında da neler söyleyeceğiz, görürsün! " diyorlar. Mademki böyle, niçin buluşuyorlar? Bir temiz gülüş yok, candan bir sevgi yok. İsim için, şöhret için birbirlerine gidiyorlar. Böbürlene böbürlene, "Falanca bana geldi; filancayı gördüm..." diyorlar. Ne biçim hayat bu? İstemem, eksik olsun. Benim oradan alacağım bir şey yok.