Özellikle Müslüman Arnavutların hemen hepsi Bektaşiydi. Bizi gönülden, yürekten destekliyorlardı. Talat Bey gibi İttihat ve Terakki'nin önde gelen bazı isimlerinin Bektaşi olmalarının da bunda rolü vardı. Tikveş'te Mustafa Kemal (Atatürk) Bey'le buluştuk. Bize cemiyetin verdiği genel yetkileri kapsayan bir mektup getirmişti. Gece yarısına kadar bütün meseleleri konuşmuştuk. Hepimizin fikri aynıydı: Ya hürriyet, ya ölüm!
Abdülhamid bu istekleri hemen kabul etmişti. Bölgeye Osmanlı umum müfettişi olarak Hüseyin Hilmi Paşa gönderilmişti. Paşa gelir gelmez ne yapmıştı dersiniz?.. Biz Türk zabitleriyle uğraşmaya başlamıştı… Paşa, Bulgar, Yunan, Arnavut, Sırp komitacılarıyla uğraşma yerine İttihat ve Terakki Cemiyeti üyelerinin peşine düşmüştü. Yıldız Sarayı, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni, hayatı için en tehlikeli varlık görüyordu. Ama Zatı Şahane bilmiyordu ki, artık uyanmıştık. Biz Osmanlı zabitleri artık Zatı Şahane’nin emir kulları değildik. Onun her isteğine köleler gibi gözü kapalı boyun eğemezdik… Artık kul olmak istiyorduk…
Reklam
Bir gün koyu bir " İttihatçı ", " Ne varmış efendim ? İttihat ve Terakki memleketi daima Mebusan Meclisi ile idare etti " deyince Celâl Bey " Doğru, mebuslar vardı " diyerek karşılık vermişti. " Ama onlar, seçim değil tayinle geldikleri için mebus değillerdi. Mesela testinin de ağazı var, konuşuyor mu ? Masanın da ayağı var, yürüyor mu ? .. "
20. yüzyılın başlangıcında, İttihat ve Terakki'nin Avrupa'dan devşirdiği Sosyal Darwinizm fikriyatı, oradan Cumhuriyetin Türk milliyetçiliğine miras kalır. Tek parti ideolojisinin bu mirastan önemli ölçüde pay aldığı, fakat ittihatçılara nazaran daha gerçekçi olduğu ve sınırlarını bildiği söylenebilir...Zaten 1924 Anayasası, bunun çok net bir örneğidir. Bu anayasaya göre, bütün temel haklar Türklere aittir. Fakat bundan faydalananlar devlet sınırları içinde yaşayan sıradan Türk'ten çok dönemin tasavvuruna uyan labaratuvar Türkü ve pek tabii ki kendini devletin sahibi gören bürokrasidir.
Sayfa 189Kitabı okudu
Enver Paşa ilk sözü Talat Muşkara'ya verdi. Komitacı Talat Bey uzun, ayrıntılı ve hırslı bir açıklama yaptı. Konuşması şöyle özetlenebilirdi: -Şu anda yalnız İstanbul'da 29 gizli şubemiz, birçok ilde silahlı teşkilatımız var. Her şey hazır. Artık beklemeye de gerek yok, merhamete de. Gerektiğinde kan dökmekten çekinmeyelim. Hemen harekete geçelim. Dr. Nazım destek verdi: -Aynı fikirdeyim. Neden bekleyelim ki? M.Kemal'den mi korkuyoruz? Enver Paşa, Hafız Mehmet Bey'e döndü: -Siz ne düşünüyorsunuz Hafız Bey? Hafız Mehmet Bey Anadolu'nun havasını biliyodu: -Paşam, ben farklı düşünüyorum. Hemen hareket geçmemiz doğru olmaz. Bu açıklama Talat Bey'i hayal kırıklığına uğrattı: -Hayrola Hafız Bey? Ankara seni de mi Kemalist yaptı? Hafız Mehmet Bey kızdı: -Ne münasebet? Ama düşman Ankara yolunda. Bence savaşın sonunu beklemeliyiz... Dr. Nazım, Hafız Bey'in sözünü kesti: -Beklemek doğru olmaz. Ya savaşı M.Kemal kazanırsa? Tartışmaya karışmak istemeyen Halil Paşa yüreğini dizginleyemedi, ayağa kalktı: -Ne olur kazanırsa? Onun kazanması Türkiye'nin kazanması demek değil mi? -Ama o zaman iktidara geçemeyiz. Halil Paşa, İttihat ve Terakki iktidarının en önemli yöneticilerinden biri olan bu heyecan adamına hayretle baktı. İktidarı her şeyden çok seviyordu. Bu tür siyasetçiler iktidarda olmanın verdiği güce ve saygınlığa taparlardı. -Doktor, iktidar hırsı senin vicdanını karartmış.
Sayfa 357Kitabı okudu
‘’O, vaktiyle İttihat ve Terakki devrinde ‘’Yeni Turan’’, Türkleşen Türkiye, Yeni Türkler’’ gibi şeyler duydukça, omuzlarını kaldırmamış mıydı? O adamlar, böyle anlamlı sözlerle ne demek istediklerini biliyorlar fakat bunu yani Türklüğü labirentlerde arıyorlardı. Halbuki o, Türklüğün nasıl meydana çıkarılacağını biliyordu: Bu, labirentten çıkmakla olacaktı ve Gazi bu suretle Yeni Turan’ın ne olduğu vatandaşlarına gösterecekti.’’
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.