Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

bana adınla seslen.

bana adınla seslen.
@julietromeo
Sıkı Okur
adın adım olsun.
istanbul
9 okur puanı
Eylül 2019 tarihinde katıldı
iç ses hakkındaki düşüncemiz iki uç arasında gidip gelir: ya tam bir saçmalık olduğunu düşünürüz ya da Tanrı'nın sesi. ikisinin arasında bir şey olabileceği kimsenin aklına gelmez.
Reklam
insanın kendi sesini duyması için deli olması gerekmez. aksine, en basit, en doğal şeydir bu. örneğin, insan kendine bir soru sorduğunda yanıtını ''o'' verebilir. o zaman tartışma tıpkı normal bir sohbette olduğu gibi devam eder. buna ''çağrışımı sürdürme'' ya da ''kendi kendine konuşma'' ya da konuşma partnerini ''içte olan bir tür öteki'' diye niteleyen eski simyacıların kastettiği anlamda ''meditasyon'' denebilir.
değişim kalıcı değildir, aksine: deneyimi sürekli kılmak ve ona inanabilmek için kitlenin verdiği sarhoşluğun tekrar tekrar yaşanması gerekir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
gölgesi tarafından ele geçirilen bir insan daima kendi ışığını keser ve kendi tuzağına düşer.
biraz abartmak pahasına da olsa, persona'nın, insanın gerçekte olduğu şey değil, başkalarının ve kendisinin olduğunu düşündüğü şey olduğu söylenebilir. (bu bağlamda schopenhauer'in yaşam bilgeliği üzerine aforizmalar adlı kitabını okumak çok yararlı olacaktır.) her halükarda, insan görüldüğü gibi olmaya teşnedir, çünkü genellikle persona nakit parayla ödüllendirilir.
Reklam
öyle görünüyor ki, kendi varoluşunu boşu boşuna arayan ve bundan bir felsefe çıkaran insan, artık bir yabancı olmayacağı dünyaya giden yolu ancak simgesel gerçekliği yaşayarak yeniden bulabilir.
şimdi modern insan ruhsuzlaşmış bir dünyada köklerinden kopmuş bir yabancı.
ilkel insanın zihni katı bir disiplini, yani bilgi eleştirisini henüz bilmez; ilkel insan için dünya, kendi fantezi ırmağındaki hayal meyal bir görüntüdür, özne ile nesne ayırt edilmeksizin iç içe geçmiştir. “hiçbir şey içerde değildir, hiçbir şey dışarıda; zira iç olan, dıştır.” goethe.
tanrı armağanı aklı, insanın en büyük hazinesini küçümsemek gibi bir niyetim yok. ama karanlığın olmadığı bir dünyada ışığın bir hükmü olmadığı gibi, tek başına akıl da anlamsızdır. annenin bilge öğüdünü ve doğanın her varlığa sınırlar koyan acımasız yasasını insan mutlaka dikkate almalı, dünyanın zıt güçler dengede tutulduğu için varolabildiğini asla unutmamalıdır.
déesse raison (tanrıça akıl) zaten bilineni aydınlatan ama özellikle de bilinmesi ve bilincinde olunması gerekenleri karanlıkta bırakan sahte bir ışık yayar. akıl bağımsızlaştıkça, gerçekliğin yerini doktrinleri koyan ve insanı, olduğu gibi değil, olmasını istediği gibi gören salt zihin haline gelir.
Reklam
yetişkinlerin en dokunaklı, en unutulmaz anılarından biri, her tür oluşum ve değişimim gizemli kaynağı, eve dönüşün, her tür başlangıç ve sonun sessiz temeli anne sevgisidir. doğa kadar tanıdık ve yabancı, sevgi ve şefkat dolu, yazgı kadar acımasızdır, şevkle, bıkmadan usanmadan yaşam verir, acıların anasıdır, ölünün ardından kapanan karanlık, yanıtsız kapıdır.
karanlığa her zaman saygı duymuş; karanlıksız aydınlığın mümkün olmayacağını vurgulamıştır. aydınlık ve karanlığın içiçeliğinin oluşturduğu alacakaranlık onda hiçbir zaman vasat bir grilik değildir: Jung'un alacakaranlığı, mutlak aydınlık ve mutlak karanlığın hızlı geçişlerinin oluşturduğu bir yanılsamadır.
sizin kendi gerçekliğiniz -başkaları için değil, sizin için.
Sayfa 20
"...Ve insan, en çok kimde kaldıysa; en çok oralı oluyor."
Kırılmadan önceydi... aşkı zaafların başlattığına inanmıyordum.