Okuduğum en ağır kitaptı. Günlük şeklinde yazılan eser herhangi bir olay örgüsünde gitmiyor. Okuduğum diğer kitapların dışında. Günlük Yaşantı anlatılıyor. Sıkı betimlemeleri, ilginç tasvirleri ve dikenli incelemeleri yer alıyor.
Varoluşçuluk ve özgürlük kavramları damarlarınıza zerk ediliyor adeta. Anlatan karakterimiz Antonie Requentin ile etrafa bakınca yeri geliyor BULANTI sizi de sarıyor. Her şeyin önce var olan, görünen kısmına bakıp daha sonra ardındaki BULANTIyı ortaya çıkarıyor.
Kolunuz sizden bağımsız varoluşmaktaysa bedeninizi varoluşmaktan koparamıyorsanız yapacak bir şey yok. Toplum içinde kendini sorguya çeken Requentin yaptıklarının farkındalığından sıyrılıp özüne inip onu yok sayabiliyor. Takıntılar, düşüncenin dipsiz kuyusu, mide bulantısı, yaşamın boyutsuzluğu, farkındalık ya da farkındasızlık. Adeta varoluşsal sancılar çekiyor.
Yaşamın, anlamın, düşüncenin ve BULANTInın sınırlarında yazılmış. Hepsinden var ama neden var? "Varoluş nedir? " diye sorulsaydı, özlerim değişime uğratmadan, nesnelere dıştan eklenen boş bir biçimidir derdim diyor
Bahsedildiği kadar var. Felsefe bana göre değilmiş 🤩
Keyifli okumalar