Bir kızılderili atasözü der ki; "Son ağaç kesildiğinde, son nehir kuruduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyen birşey olduğunu anlayacak."
Yuva belgeseli de bize. Bizim dünyayı nasıl yediğimizi anlatıyor..
Lütfen beni dinle!
Kâinatın mucizesi yaşam yaklaşık 4 Milyar yıl önce ortaya çıktı.
Biz insanlar, yalnızca 200 bin
Kafes kitabıyla gönüllere taht kuran Josh Malerman'ın tahtını sallayan kitap desem çok mu ağır olur? Kafes'i alalı epey olmasına rağmen henüz okuyamadım. Geçenlerde de yazarın bu kitabı takas yoluyla elime geçti. Kafesten sonra okuyanların genel olarak hayal kırıklığına uğradığını görünce beklentimi çok da yükseltmeden önce bunu okumaya karar
Dahası, insanların yapabildikleri olağanüstü şeylere rağmen hedeflerimiz konusunda emin değiliz ve her zamanki kadar memnuniyetsiziz. Kano ve kadırgalardan buharlı gemilere ve uzay mekiklerine vardık ama kimse nereye gittiğimizi bilmiyor. Her zamankinden daha güçlüyüz ama bunca güçle ne yapacağımızı bilmiyoruz. Daha da kötüsü, insanlar her zamankinden daha sorumsuz gibiler. Uymamız gereken yegane yasalar fizik yasaları ve kendi kendini yaratmış küçük tanrılar olarak kimseye hesap vermiyoruz. Diğer hayvanları ve etrafımızdaki ekosistemi sürekli mahvediyoruz ve bunun karşılığında sadece kendi konforumuzu ve eğlencemizi düşünüyoruz, üstelik tatmin de olmuyoruz.
Ne istediğini bilmeyen, tatminsiz ve sorumsuz tanrılardan daha tehlikeli bir şey olabilir mi?
Kano ve kadırgalardan buharlı gemilere ve uzay mekiklerine vardık ama kimse nereye gittiğimizi bilmiyor. Her zamankinden daha güçlüyüz ama bunca güçle ne yapacağımızı bilmiyoruz.
Dahası, insanların yapabildikleri olağanüstü şeylere rağmen hedeflerimiz konusunda emin değiliz ve her zamanki kadar memnuniyetsiziz.Kano ve kadırgalardan buharlı gemilere ve uzay mekiklerine vardık ama kimse nereye gittiğimizi bilmiyor.Her zamankinden daha güçlüyüz ama bunca güçle ne yapacağımızı bilmiyoruz.Daha da kötüsü, insanlar her zamankinden daha sorumsuz gibiler.Uymamız gereken yegâne yasalar fizik yasaları ve kendi kendini yaratmış küçük tanrılar olarak kimseye hesap vermiyoruz.Diğer hayvanları ve etrafımızdaki ekosistemi sürekli mahvediyoruz ve bunun karşılığında sadece kendi konforumuzu ve eğlencemizi düşünüyoruz, üstelik tatmin de olmuyoruz.
Ne istediğini bilmeyen, tatminsiz ve sorumsuz tanrılardan daha tehlikeli bir şey olabilir mi?
James, Amelia ile olan ilk randevusu için gölde kano ile gezinti yapmayı seçmişti. Kano onları hiç bilmedikleri 3. göle getirdiğinde, gölün dibindeki evi görmek hayatlarında karşılaşacakları en büyük sürprizdi. Ev gerçekten de boş muydu? James ve Amelia için iki kural vardı Nasıl ve Neden diye sormamak, peki Kim? diye sorabilirler mi?
Josh Malerman'ın tarzını sanırım çözdüm Kafes'i okumuş olanlar ne demek istediğimi daha rahat anlayacaktır. Okurken sürekli geriliyorsunuz " Ne oldu? Ne olacak? Ya bir şey çıkarsa?" tarzı sorular kitap boyunca beyninizde yüzüyor lakin Kafes'de yaşadığım bitiş tatminsizliğini bu kitapta da yaşadım ve diyorum ki; " Olmasaydı sonumuz böyle" :)
Kafes isimli eser sonrası şişirilmiş bir övgü yine yanılmalarla boşa çıktı. Tamam, Kafes'teki kurgu, o korkutucu atmosfer, bilinmeyen sahneler, zihnimizde dönüp duran dehşet dalgaları, sanrılar gerçekten iyiydi. Aslında zayıftı ama ne biliyim yazar, Kafes adlı eserle hakikaten tuhaf bir korku- gerilim kitabı yazmıştı. Yani benim bugüne kadar
NÜFUS YOĞUNLUĞU VE HACMİ TOPLULUKLARI NASIL ETKİLER?Polinezya toplumları arasında nüfus yoğunluğu ile nüfus hacmine bağlı olan farklılıklar şöyleydi: Nüfus yoğunluğu düşük adalarda (örneğin avcılıkla ve yiyecek toplamakla geçinen Chatham Adaları'nda), düşük nüfuslu adalarda (küçük mercan adaları gibi), ya da hem nüfus yoğunluğu hem nüfusu düşük adalarda ekonomi en basit düzeyde kaldı. Bu toplumlarda her ev halkı kendi gereksinimi olan şeyleri üretiyordu; ekonomik uzmanlaşmaya hiç yoktu ya da azdı. Uzmanlaşma daha büyük, daha yoğun nüfuslu adalarda artıyor, Samoa da, Sosyete Adalarında, özellikle Tonga ile Hawaii’de en üst noktasına ulaşıyordu. Son iki ada babadan oğula geçen yarı zamanlı zanaatkârları, kano yapımcılarını, denizcileri, taş duvarcıları, kuş yakalayanları, dövme yapanları besleyebiliyordu.
Yaşanması gereken 100 macera arasında, Kapadokya da balon turundan Atacama Çölü gezisine, San Blas adalarında kano turundan uzay seyahatine uzanan geniş bir çeşitlilik var. Hemen söyleyeyim maceraların bir kaçı hariç hepsi çok yüksek maliyetler gerektirirken, geriye kalan bir kaçı için astronomik rakamlar gerekli. Ben kendi dişime göre (yani gerçekçi hayaller kurabilmek adına) yamaç paraşütünü ve Likya Yolu’nda Yürüyüşü seçtim. Açık konuşayım ve inanın bunu fakirliğimden söylemiyorum, uzay seyahati dışında listedeki her maceradan Likya Yolu yürüyüşü için vazgeçebilirim. Yıllar önce çok küçük bir bölümünü yürüdüğüm bu yolu şimdiden kendime 45 yaş doğumgünü hediyesi olarak seçtim. Bakalım Allah kısmet ederse 45 yaşına gireceğim yıl, bu yol için plan yapacağım.
umutcalisan.com/2017/06/yasanma...
Iki genç ilk randevularında gölde kano kullanmak için buluşurlar.Kanoyla gezerken yeni bir göle açılan kanal keşfederler ve o kanaldan geçip diğer göle giderler.Bu yeni gölün dibinde bir ev vardır.Gölün dibine daldıklarındaysa ev bütün fizik kurallarını hiçe sayar bir şekilde herşeyiyle normaldir.Kitapta o evin neden orda olduğuna dair hiç bir açıklama yok.
İnsanların yapabildikleri olağanüstü şeylere rağmen hedeflerimiz konusunda emin değiliz ve her zamanki kadar memnuniyetsiziz. Kano ve kadırgalardan buharlı gemilere ve uzay mekiklerine vardık ama kimse nereye gittiğimizi bilmiyor. Her zamankinden daha güçlüyüz ama bunca güçle ne yapacağımızı bilmiyoruz. Daha da kötüsü, insanlar her zamankinden daha sorumsuz gibiler. Uymamız gereken yegane yasalar, fizik yasaları ve kendi kendini yaratmış küçük tanrılar olarak kimseye hesap vermiyoruz. Diğer hayvanları ve etrafımızdaki ekosistemi sürekli mahvediyoruz ve bunun karşılığında sadece kendi konforumuzu ve eğlencemizi düşünüyoruz, üstelik tatmin de olmuyoruz.
Ne istediğini bilmeyen, tatminsiz ve sorumsuz tanrılardan daha tehlikeli bir şey olabilir mi?
Eser bu sözlerle bitiyor beni çok etkiledi. Kitabın dili oldukça sade ve anlaşılır çok rahat okunuyor. Kitap konusunda bilgi sahibi olan olmayan herkesin anlayabileceği bir kitap olmuş. İnsanlık tarihinin kısa hikayesi. İlk insandan günümüze neler olmuş, neleri kazanmışız neleri yok etmişiz. Kitabı okudukça kendi türümden nefret ettim.Özellikle hayvanlara yapılanlar çok korkunç. Bu dünya sadece bizim için yaratılmadı.Okumanızı tavsiye derim.
2015 ve 2016’da Türkiye’nin En Çok Satan Korku Gerilim Kitabı Olan Kafes’in Yazarı Josh Malerman’dan Tüyler Ürpertici, Yepyeni Bir Roman! İkisi de on yedi yaşındaydı. İkisi de korkuyordu. İkisi de evet diyordu. Mükemmel bir ilk randevuydu: üzerinde kanoyla kürek çekilen göller, sandviçler ve soğuk içecekler... Ama Amelia ve James aniden suyun