Bazı dumanaltı rüyalarda yürüyebilirsiniz siz de,
Onu içine fırlattığımız vagonun ardından,
Ve izleyebilseydiniz dönüp duran beyaz gözlerini yüzünde,
Asılmış suratını, sanki günahlarından bıkmış bir şeytan gibi,
Duyabilseydiniz, her darbesinde oluk oluk kanın,
Gazla zehirlenmiş, ciğerlerinden akışını,
Kanser gibi müstehcen, gevişi kadar acı,
Masum dillerdeki hakir, dermansız yaraları,
Dostum, bunca keyifle söyleyemezdiniz,
Umutsuz bir zafere heves eden çocuklara,
Bu eski yalanı: "Vatan için ölmek tatlı ve şereflidir."
(Dulce et decorum est Pro Patria mori)
WILFRED OWEN
Kocasının her duygusunu biliyor, bunu ondan daha iyi biliyor ve buna uygun olarak davranıyordu. Bu yüzden de, adamın duygularını asla incitmiyor ama her zaman sıkıntılarını azaltıp sevinçlerini güçlendiriyordu.
Maddi yani biyolojik kanserlere duçar olanlarımızın tedavisi için gereğini yapmak üzere seferber olurken, manevi kanser için neredeyse hiç gayret etmeyiz. Oysa kuvvetle muhtemel, maddi kanserin de manevi kanserin de ana nedeni aynı: Mide!
Prof. Dr. Ahmet Aydın liferin önemini özellikle vurguluyor: "Bilindiği gibi lifler bağırsak hareketlerimizi düzenleyen çok önemli besin öğeleridir. Çoğunlukla beyaz un/beyaz ekmek ve rafine tuzla beslenen kişilerde vitamin, mineral eksikliği, bazı bağırsak hastalıklarının daha fazla görülmesine sebep olur."
Görülüyor ki, başımıza gelenler, kendi yapıp ettiklerimiz, yüzündendir. Sorumlusu biz olduğumuzdan, cezasını da biz çekiyoruz. Halbuki Kuran-ı Kerim, sık sık bizi akletmeye çağınır. Peki, biz aklediyor muyuz? Ekmeğin bozulması, buğdayın ve dolayısıyla da insanın
bozulmasına neden olmuştur. Bu da ABD'nin kirli tezgahına gelen siyasetçi ve darbeciler sayesinde olmuştur. Beyaz un, kanser bașta olmak üzere enfarktüs, kemik erimesi gibi onlarca hastalığın artışına neden olarak da gösteriliyor.