bu dünyada
acı çekmeyi bir türlü beceremedim.
belki yaşarken yüzüme gülmeyen hayat,
ölünce güler dedim.
ben de intihar** edip
yeryüzüne si*tir çeken şairlerden olmak istedim,
fakat dö*üm yemedi,
intihar dersinden sınıfta kaldım.
Karanlık ladin ormanı, donmuş ırmağın her iki tarafında da kaşlarını çatmaktaydı. Üzerlerini kaplayan kırağı, taze bir rüzgârla süpürülmüş olan ağaçlar birbirine doğru eğilmişlerdi sanki, solmakta olan günışığında kara ve meşumdular. Bölgede büyük bir sessizlik hüküm sürüyordu. Toprağın kendisi de cansız, ıssız, hareketsizdi, öylesine yalnız ve soğuktu ki hüzün bile yoktu ruhunda. Bir kahkaha seziliyordu içinde ama tüm hüzünlerden daha korkunç bir kahkaha -sfenksin gülümsemesi gibi ölgün, kırağı kadar soğuk ve acımasız, gaddarlıktan payını almış bir kahkaha. Sonsuzuluğun, hayatın beyhudeliği ve hayatta kalma çabası karşısındaki dile getirilemez ustaca bilgeliğiydi bu. Bu, Yabandı - Kuzey topraklarının acımasız, buz kalpli Yabanı.
JACK LONDON - BEYAZ DİŞ
“Doktorlar ve iyi kalpli akrabalar eninde sonunda insanlığın aptallaşmasına, vasatlığın dâhilik sayılmasına ve medeniyetin yok olmasına sebep olacak. Bir bilseniz, size ne kadar minnettar olduğumu!”