Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kavun

Kavun
@katmandukavunu
Bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince, insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür yeis içinde kalırdım.
Modern hane halk hegemonyası, sirf egitim kitapçıklaryla degil zorlama yoluyla da yaratıldı. Ucuz alismadaki gibi, ucuz bakim stratejisinin islemesi için belirli niteliklerdeki insan zümrelerinin terbiye edilmesi gerekliydi. Kadilarin bedenini uysal üreme makinelerine dönüştürmek zorlama korku ve toplumsal denetim gerektirdi. Bu denetimi sağlayan kurumlar arasında hapishane, okul, hastane, tımarhane yer alıyordu; cinsellik be cinsiyetse hem kamusal hem de özel alanda şiddet kullanılarak ve utandırma yoluyla idare ediliyordu. Sapkın kadınlar, doğadaki yerlerini hükme bağlayan düzenin üstünde, doğaüstü yaratıklar olmakla suçlandı. Cadılara yeni düzene karşı koyanlara, burjuvazinin dışında kalıp kılavuzların içerdiği talimatları okuyamayan ve direnişe kalkışabilecek kadınlara pedagoji adıyla tüyler ürperten umuma açık işkenceler uygulandı. Silvia Federici’nin kaydettiği üzere Michel Foucalt’nun ilgi duyduğu şiddet biçimleri bireysel bedenlerin çalışmak, yeniden üretmek ve belli davranışlarda bulunmak için terbiye edilmesi tarihsel sahnede ancak erken kapitalizmin stratejik gereksinimlerinin bir parçası olarak boy gösterir.
Reklam
Kadınlarda yüceltilen erdemler, yumuşak başlılık ve sessizlikti. Aristoteles, Politika adlı yapıtında, Sokrates'in söylediğinin aksine, kadın ile erkeğin karakterinin aynı olmadığını, erkeğin cesaretinin onun hükmetmesine kadininkinin ise boyun eğmesinde yansıdığını öne sürer. "Sessizlik, kadının izzetidir, ama aynı şey erkek için geçerli değildir," der Aristoteles. Politika'da Aristoteles, erkeklerin, kadınların, kölelerin ve çocukların muhakeme yetilerini değerlendirir: Yalnızca erkekler eksiksiz bir muhakeme yetisine sahiptirler; köleler statüleri yüzünden böyle bir yetiden tümüyle yoksundurlar, çocuklar mükemmel olmayan (ancak erkek çocuğun durumunda mükemmelleşebilir olan) bir muhakemeye sahipken, kadınlar duygusallıkları ve mükemmel olmayışları nedeniyle eksik ve istikrarsız bir muhakeme yetisine (consilium invalidum et instabile) sahiptirler. 14 Aristoteles'in geliştirdiği bu fikirler, Hıristiyan teolojisinin kadına ilişkin dogmatik anlayışının tartışılmaz temeli olmuş ve Batı düşüncesin de etkileri bugün bile izlenebilecek biçimde yer etmiştir.
Klasik dönem Atina toplumunda kadınlar (özgür vatandaş olanlar) ile erkekler ayrı yaşamlar sürerler, erkekler agora ve jim- nasyum gibi kamusal mekânlarda kendi aralarında beraber olurken, "saygın" kadınlar evden çok az çıkarlardı." Özgür kadınların kendilerini ev içindeki uğraşlarla sınırlamaları, çocukları ve köleleni yönetmeleri, evde yapılan dokumacılık ve benzeri işleri denetlemeleri beklenirdi. Ve bu kadınlar sitenin özgür vatandaşı sayıldıkları halde, siyasal haklara sahip değildiler. O çok yüceltilen klasik dönem Atina demokrasisi, köleci bir toplum olmanın dışında aynca kadınsız bir "demokrasi"ydi!

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Antropologlar günümüz toplumlarında tıpkı şaban kullanılmayan bahcecilik ile kadınlarin önemli rolü ve bunun sonucu olarak yüksek statüsü arasında sıkı bir bağ bulunmasi gibi saban tarımı ile babasoyluluk ve ataerkil arazi mülkiyeti arasında çok önemli bir ilinti olduğunu ortaya koymuşlardır.
Tarımın kadınlar tarafından "icat" edilmiş olduğu ve tahıl tanımini mümkün ve verimli kılan beceri ve araçları da gene onların geliştirdikleri neredeyse tartışmasız kabul gören bir saptamadır. Yukarıda örneklendiği gibi, bu tür topluluklarda kadınların erkeklerle eşit bir saygınlık ve statüde oldukları da anlaşılmaktadır.
Reklam
Erkeklerin iktidarı ele geçirmelerinden önce anaerkil toplumların varolduğu tezi, ilk kez 19. yüzyılda, çok farklı kanıtlara dayanan iki araştırmacı tarafından ortaya atıldı. Johann Bachofen (Das Mutterrecht, 1861) arkeolojik kadın heykelciklerine ve özellikle de klasik mitolojiye dayanıyordu. Lewis Henry Morgan ise (Ancient Society, 1877; Eski
Kısa bir hikaye. Efendisine elli yıl hizmet eden bir usagin hikayesi. Efendisi ölünce, cesedin başına gidiyor uşak sessizce, uzun uzun seyrediyor onu. Ve suratına tükürüyor. Sonra tükürüğünü temizliyor. Ölünün yüzünü bir çarşafla örtüyor ve ayaklarını sürükleyerek oradan çıkıyor.
Şimdi de hakikat sonrasına geçtik diye konuşuluyor. Yirmi sene önce post modern deniliyordu. Sürekli bir devinim var. Bu hakikat sonrasına geçtik soyleminin post truth'un cok iyi bir kılıf olduğunu düşünüyorum. Sosyolojik olarak çok ağır bir kavrammis gibi anlatilsa da yalanın egemenliğinden başka bir şey değil.
Miamili kadınların bayıldığı, El Puma adındaki ünlü şarkıcı beliriyor ekranda. El Puma bel kırıyor. "Viva, viva, viva la liberación!" diyor şarkıda. Kadın izleyicilerçıldırıyor. Çiçek atmaya başlıyorlar. El Puma daha fazla kalça çalkalıyor. "Viva, viva, viva la liberación!" Miamili kadınları şu bana bakmaya tenezzül bile etmeyen, baktıklarında ise çantalarını daha sıkı tutma ihtiyacı duyan, korkudan pergelleri açan kadınları heyecandan titreten adamlardan biri El Puma. İşte huzurlarınızda El Puma! Joyce'un kim olduğunu bile bilmez, bu umurunda da değildir. Coleridge'i asla okumayacak, buna hiçbir zaman ihtiyaç duymayacak. Karl Marx'ın 18 Brumaire'siniasla çalışmayacak. Hiçbir zaman çılgınca, her şeyi göze alarak bir ideolojiye bağlanmayacak; hiçbir zaman onun ihanetine uğradığını hissetmeyecek. Arzuyla sıkı sıkıya bağlandığı bir düşünce asla kalbini paramparça edemeyecek. Lunaçarski, Bulganin, Troçki, Kamenev ya da Zinoviyev'in kim olduğunu asla bilmeyecek. Bir devrimin üyesi olma sevinicini ve onun tarafından yok edilmenin ızdırabını hiçbir zaman yaşamayacak. Sistemin ne menem şey olduğunu, nasıl işlediğini asla bilmeyecek. Bunu asla bilmeyecek
Kitaba hazırlanırken Neruda'nın bir sözüyle karşılaştım: " Latin Amerika'da ne zaman bir taşı kaldırırsaniz en azindan beş tane birbiriyle kavga eden şair bulursunuz"
Reklam
Annem içeri dışarı girip çıkıyor, yemekler hazırlıyor, somyanin her önünden geçişte basma örtüsünü çekiştiriyor. Onun kaygısı beni bu adamlardan korumak degil mi? Böyle bir düşmandan saklamak. Ama sonunda o dünyanın insanlarından birine karı diye armağan etmek.
Hem anlamak ya da bilmek açmazlardan kurtulmak demek değildir ki.
Hemen şimdi, müzik bittiğinde ölecekmiş gibi, zaten defalarca ölmüş gibi dans eden, ama sağ kalmayı beş yaşında öğrenmiş Eli! Lama sabakhtani?
Geçmişin bütün acıları, hayal kırıklıkları, yumrukları yüreğinde toplu iğne başı kadar bir noktaya saplanmıştı sanki. Usanmıştı artık, yaşama asılmaktan, kendini savunmaktan, sille üstüne sille yemekten.
225 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.