Lale devri... 18. yüzyıl Osmanlı'sının soylu çiçeği.
Lale devri... Başlarken "hüznü" biterken "hayatı" öykülüyor.
Lale devri... Aşk üzerine yazılmış yüzlerce gazel oluyor ama birçoğundan "aşkını" söküp alıyor.
Lale devri... Şahin'den Nakşıgül'ünü koparıp ender bir lale olarak bitiveriyor. Ve yıkımla bitiyor. Ve isyanla ve sonbaharla...
Divan şiirine yalnız gönlünü değil, tüm ömrünü vermiş İskender Pala; bir müzayedede yolunun kesiştiği "Yek Cinayet Şast-u Şeş Sual" (Bir Cinayet, 66 Soru) isimli hikayeye öyle bir hayat vermiş ki şaşırmak işten bile değil. Bu naif eser beni içine, yüzyıllar öncesine doğru çekiyor; ben de Pala'nın cümlelerinin kibarlığına ve derinliğine kapılıp ayak uyduruyorum.
Eserin temelleri hüzünlü bir aşk hikayesine dayansa da başkahramanların yaşadığı macera ve entrikalar, kitabı "sıkıcı" olmaktan çok uzak kıyılara ulaştırıyor. Öyle ki kullanılan "ağır" ifadeler bile bu çizgiden ayıramıyor.
Sora sora Bağdat'ı değil ama bir ihtimal kendinizi bulabilirsiniz. Eğer isterseniz moderniteden uzak, sare bir nefes damlası oluverir ciğerlerinize. Ola ki bu kitaba rastlarsanız, bence, gizindekilere sual etmeden geçmeyin.