annem benim güzel annem
bir solukluk izin ver
analık hakkınla bağlama beni
aşk dedim sevda dedim
barış dedim kavga dedim
elimde gençliğim vardı
onu verdim
neyleyim
beni burada arama anne
kapıda adımı sorma
saçlarına yıldız düşmüş
koparma anne
ağlama
kırıldıysa düşevinin kapısı
bütün kırık kapıların çağrılısıyım
kızların yanaklarında çukurlaşan
biten başlayan aşkların ortasındayım
her kavgada ölen benim
bayrak tutan çarpışan
her kadın toprağı tırnaklayarak doğurur beni özlem benim kavga benim aşk benim
bekle beni anne
bir sabah çıkagelirim
Nasıl aşık olunur unutsak, nasıl kavga edilir unutsak, nasıl ağlanır unutsak, unutsak tarhana çorbasının tadını, sevgiliyle hangi sokaklarda dolaştığımızı, hangi iire vurulduğumuzu. Herşeyi ama herşeyi unutsak. Bu tarihin ve coğrafyanın ürettiği her bir kelimeyi, duyguyu, olayı, anıyı, hayali, umudu, isyanı unutsak. Sonra bir Neşet Ertaş türküsü dinlesek. Yalnızca bir tane Neşet türküsü dinlesek. Unuttuğumuz herşeyi yeniden hatırlayabiliriz. Hatırlayabiliriz,evet.
Haksızlık nerde olursa olsun
Zulüm nerden gelirse gelsin
Barışla, sevgiyle olmayacaksa
Ey gerçek sesimiz, ey büyük kavga
Yankılan dağdan dağlara
Yankılan dağdan dağlara
“Ey gerçek sesimiz ey büyük kavga
Umut iki midir, bir midir?
Düşman şaşkın mıdır, kör müdür?
Kurşun yediveren gül müdür?
Vurulan ölmüyor, bu nasıl vurma?”
Ey gerçek sesimiz ey büyük kavga
Umut iki midir, bir midir?
Düşman şaşkın mıdır, kör müdür?
Kurşun yediveren gül müdür?
Vurulan ölmüyor, bu nasıl vurma?
Beni burada arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma enne,
Ağlama.
Kaç zamandır yüzüm tıraşlı
Gözlerim Şafak beklerdim
Uzarken ellerim
Haksızlık nerde olursa olsun
Zulüm nerden gelirse gelsin
Barışla, sevgiyle olmayacaksa
Ey gerçek sesimiz, ey büyük kavga
Yankılan dağdan dağlara
Yankılan dağdan dağlara
Haksızlık nerede olursa olsun
Zulüm nerden gelirse gelsin
Barışla, sevgiyle olmayacaksa
Ey gerçek sesimiz, ey büyük kavga
Yankılan dağdan dağlara
Yankılan dağdan dağlara
Haksızlık nerde olursa olsun
Zulüm nerden gelirse gelsin
Barışla ,sevgiyle olmayacaksa
Ey gerçek sesimiz ey büyük kavga
Yankılan dağdan dağlara
Yankılan dağdan dağlara
"Bizim erkeklerimiz
Dört mevsim bahar gibidir
Sevişirken yeniden doğar gibidir
Al atla savaşa girer gibidir
Güzel olur çocuklarımız
Çokturlar, çabuk boylanırlar
Bir aylıkken güler, ikisinde türküye dururlar
Beşinde sığırtmaç, yedisinde sevdalıdırlar
On birinde düğüne ve rakıya ve mavzere
Olursa kır, olmazsa doru.
Yirmisinde, dokusu
Gülüm benim, yoldaşım...
O kadar uzun boylu yazmamı bekleme benden
Zaten yazma kararım sancılıydı,
Hem bilirsin eskiden beri beceremem yüreği mısralaştırmayı
Deli bir kısrak gibi tepinse de içerimde bu özlem,
Seninle dört mevsim yaşamamışken daha ,bir gül bitip,kuruyuncaya dek birliktesizken
Bir ucundan sen vurdun, bir ucundan ben
Attık dağlara kendimizi, dağları yaşamaya koyulduk
Yüreğe mesken ettik, kavgaya mesken ettik de dağları, gel gör ki bu yüreğe dar geldi bu dağlar, nehirler boyu akıp gitti ...
Kavgamızın türküsü dağları aştı,bu kavga ölümsüz,bu sevdamız ölümsüz, ayrılığa demir atmışsak da ayrı denizlerde hasretliklere, ayrı denizlerin buluştuğu okyanuslar var gülüm ve ayrılıklar ölümlü
Hasretlikler cehennemlik...