61 mektuptan oluşan ve dostu ile mektuplaşan bir dostumuzun duyguları ile hasbihal ediyoruz.
Mektubu okurken duygular o kadar samimi ve yakın geliyor ki zamanla sevgili dost derken üçüncü birine değil de sanki size anlatıyor gibi hissetmeye başlıyorsunuz.
Bir nefeste bitirilen eserlerin verdiği o koşuşturmadan uzak tam aksine, sanki cennet diyar bir mekana gelmişsiniz, yapacak bir işiniz yokmuş, belki de varmış da, o ortamın tadını her saniye yaşamak istercesine , aynı fikirle okuyorsunuz satırları. İlk başta 5-10 mektubu okuduktan sonra, hızlı gittiğinize kızıyor ve başa dönüyorsunuz. Sakin, yavaş ve anlaya anlaya okuyorsunuz satırları. Elinizden gelse hece hece harf harf…
Bir dosta alınabilecek en güzel kitap seçeneği de olabilir.
Mektup yazmaya olan özlemi ve hasreti de tekrardan hatırlıyor ve hissediyoruz. Duygu ve düşüncelerimizi yazmak, postalamak, haftalarca cevabını beklemek, hasretlik özlem çekmek, posta kutusunun bir mektup ile dolu olduğunu görme heyecanı gibi daha birçok hasretlik…
Sanırım inceleme yazarımızın anektodları ile bitirilmeli;
Ali Ural: “İnsanlar birbirine mektup yazmalı” diyor ve devam ediyor: “Çünkü mektupta sesin tonu belli olmaz. Çünkü mektup düşünülerek yazılır. Birdenbire ağzımızdan kaçan kelimeleri hiçbir şey geri getiremez. Söylediklerimizin üstü çizilemez. Çünkü söylediklerimiz dinlenmeyebilir; sözümüz kesilir, içeriye o anda biri girer; okunan mektup ise mutlaka tamamlanır”
Bir dosta sahip olmadıysan hala oku ki bir dostun olsun.
Bir dostu kaybettiysen oku ki değerini anlayasın.