Piraye: Aşk, Sadakat, Suskunluk Nazan Bekiroğlu'nun, özetleme gücü yüksek'Piraye' değerlendirmesi şöyledir: "Kalbin mucizesi, tekrarlanamaz zannedileni kendi içinde bir kez daha tecrübe edebilmesi. Hevesin arsızlığı, tekrarlanabilirliği peşinen malum olana meyletmesi. Kendisini her güzel şeyden bir yara almaksızın
Her aşk, bir haksızlık etme hakkını taşır belki doğasında ama her hakkın yedeğinde mukabil bir haksızlık manzumesini taşıdığı da bir sabite alarak ortada dururken, Pirayenin hikâyesi vakur, asil ve korkarım bu dünyanın ne kelâmı ne hâli ile sinirlanabilir. Piraye’nin; kendisine gelmek için ne köprüler attığı, on iki yıl boyunca, uğrunda her türlü mahrumiyete katlandığı, hepsinden önemlisi sadakat ve daha da önemlisi eksilmeyen bir aşkla yolunu gözlediği Nâzım; bir taşra cezaevinin müdür odasında bir fırtına gibi hayatına giren Münevver'in aşkına düştüğünde. Uğradığı ihanetin sarsıcılığında, soğukkanlı, soylu ve hâlâ bağlı, hâlâ sevdalıdır Piraye. Nâzım, Münevver'den sonra da doymayan ve dolmayan kalbinin ve hevesinin mazur/mücrim arayışlarına; savrulurken Piraye, bir kez bulup da kaybettiğinde sabit ve kararlı kalır. Nâzım'ın duygu haritası dendiğinde en fazla Piraye'nin resminin ortaya çıkması bu yüzdendir . Aşkı kimden öğreneceğimiz anlamsız bir sorudur böyle bir hikayede. Aklın algı sınırlarıyla sınırlı öğrenmeye hiç gelmez onun anatomisi ve ancak öznefiste tecrübe edilebilir. Ama bir tanımı haksızlığa dayanan aşkın bir tanımı da Piraye'de gerekçesiz bir aşk olarak karşımıza dikilir. Gerekçesiz bir aşk ancak Piraye'den öğrenilebilir.
Reklam
Türk Töresi
Hoca Ahmed Yesevî, İmam Maturidî veTöre bütün topluma yeniden anlatılmalıdır. Bugün bizi parçalamaya çalışanlara vereceğimiz en sağlam cevaplar bu terkipte hala canlıdır. Alevi-Sünni ayrımı, etnik temellendirmeler yokken bunlar vardı ve bizi güçlü ve yüksek bir insani seviyede tutuyordu. Hele Töre, kültürümüzün en temelindeki hikmete nüfuz
Ey üstâd-ı zî-kemâl..
Bir varmış bir yokmuş, zamanın birinde bir medrese varmış. Bu medresede avâm (halk) lisânı ile konuşmak yasakmış, konuşanlara ceza verirlermiş.  Bir gün talebeler, hocaları ile birlikte bir mesîre yerine teferrüce (pikniğe) gitmişler. Hoca talebelerden birisinin 'su içtim' dediğini işitmiş. Talebeye kızgın bir şekilde: - Size kaç defâ lisân-ı avâm ile ifâde-i merâm eylemeyeceksünüz dedüm. İmdi şöyle demelüydün; 'Bir kadeh-i lebrîz-i hoş-güvârı nûş ile, teskîn-i âteş-i dil-figâr ve iktisâb-ı ferâh-ı bî-şümâr eyledim.'  Talebeyi bir güzel fırçalayan hoca bir daha böyle konuşması durumunda cezasının falaka olacağını da ifade etmiş. Bir müddet sonra hoca, geçmiş mangalın başına. Bu esnada bir kıvılcım sıçramış hocanın kavuğuna. Biraz önce haşlanan talebe görmüş vaziyeti. Koşmuş hocanın yanına telaş içinde, söyleyememiş 'kavuk yanıyor!' diye, başlamış söze havas lisânı ile: - Ey hâce-i bî-misâl ve ey üstâd-ı zî-kemâl bu şâkird-i pür-kelâl size şu vech ile arz-ı hâl eyler ki; bir şerâre-i cevvâl, bî hikmet'il-müteâl, nâr-ı mangaldan pür-tâb ile ser-i âlînizdeki kavuğu iş'âl eylemiştir!.. demiş. Lâkin deyinceye kadar da kavuk yanmıştır. 
Eskilerce ay da bir yıldız sayıldığı için, Kybele, Suriye ve Mezopotamya'ya doğru yayılınca, adı, yıldız anlamına Astoret (sitare, İngilizce star) ve Olympos’a Aphrodite kılığında girmezden önce Greklerce Astarte oldu. Bu üçleklik, yaratıcı kelâm «1 verb, 2 ruh, 3 kutsal hikmet» diye, sonraki inançlara geçmiştir.
Sayfa 112Kitabı okudu
El-Munkız Dosyası-4: ANAHTAR ALINTILAR
Anahtar Alıntılar; metnin temel önermesini ve bu temel önermeye ulaşmadan önceki yardımcı önermeleri belirginleştiren; ve metnin bir parçasını özetleme niteliğine sahip olan alıntılardır. Bahsedilen arayış ve kriz mutlak değil belli bir alana yöneliktir. “Bu taklitlerin ilk aşamaları telkinlerden oluşuyordu ve doğru olanı yanlıştan ayırt etmede
Reklam
641 öğeden 631 ile 640 arasındakiler gösteriliyor.