Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.26
Ne güzel bir isim olmuş "KENDİMDEN KENDİME"...
Sımsıcak bir duygu sarıveriyor bizleri.
Roman , hikâye yazmak kadar kolay değildir otobiyografi yazmak.. Kendini açıvereceksin herkese, sana ait ne varsa saklı ,gizli kalmadan her şeyi anlatacaksın.
Emine Işınsu bunu o kadar güzel yapmış ki, hayatına dair çocukluğundan başlayarak ailesi, özel hayatı , eserlerinin oluşum süreci ve nasıl geliştiğini , inişli çıkışlı yaşam seruvenini tüm içtenliğiyle anlatmış.
Eserlerinden bahsederken olmuş , olmamış diyerek hatalarını kusurlarını kendi eleştirisinden açık yüreklilikle geçiriyor..
Aile boyu yazardır kendileri. Başta annesi olmak üzere teyzesi, eşi ,kuzeni.. Yazar bir aileden gelmiş olması bu kadar güzel eserlerin çıkmasına vesile olmuştur , kimbilir.
Annesi, değerli yazar Halide Nusret Zorlutuna " Kadın Yazarların Annesi" olarak bilinir..
Emine Işınsu hiç bir zaman soyismini kullanmamıştır eserlerinde. Olur ki annesinin kızı olduğundan etkilenilip yayınlanır diye....
Bununla birlikte yazarın okuduğum dördüncü kitabı. Ne olursa olsun SANCI ve ÇİÇEKLER BÜYÜR kitabı ilk sıradadır benim için..
Kitap Şuuru 'na ve Oğuzhan Saygılı'ya hediyelerinden dolayı teşekkür ederim
Bu kitabı okurken etkilenmeyecek insan yoktur. Bu tarz kitapları okurken aklımdan çıkmayan tek düşünce şu: Bunlar kurgu değil, bunlar dünyanın bir yerinde bir zamanda yaşanmış ve halaaa bir yerlerde yaşanmaya devam ediyor.Benim düşünce olarak kaldıramadığım, atlayarak okuduğum yerler yaşanmış:((
Mide bulandırıcı sahneler, tiksinme,kötülük, cehalet, işkence hepsi bir arada bu kitapta...En ince ayrıntısına kadar anlatılan iğrençlikler....
En acısı da bunları yaşayan bir çocuk:(((Sadece bir çocuk...Kimbilir dünyada kaç tane daha böyle çocuk var
Coco Chanel hepimizin duyduğu , bildiği bir isim , bugün milyarlarca dolar marka değeri olan bir kuruluş . Paris' te küçücük bi dairede şapka tasarlayıp satan Chanel'in zaman icinde geldiği nokta göz kamaştırıcı.
.
✒ 6 yaşında annesini kaybeden ve babası tarafından terkedilen Chanel dikiş dikmeyi yetimhanede öğrenmiş. Hayatını kendi istediği gibi yaşamak istemesinin ardında yatan inatçı kişiliği, pervasız ve umursamaz hâlleri, tutkulu aşkları ve kalabalıklar içindeki yalnızlığı ile, sürekli gündemde kalmış, geçmişinden kaçmak için söylediği yalanlara hem çevresini hem kendisini inandırmayı başarmış, işindeki disiplini ile markasını hep bir adım ileriye taşımayı başarmıştır.
.
✒Kadınlar için inanılmaz yeniliklerin öncüsü olan Chanel kadın kıyafetlerine bir karakter katmış, kadınları sert kalıplardan kurtarmayı ve onları ozgurlestirmeyi amaçlamıştır. Kadın modası anlamında yıkılmasi zor duvarları, tabuları yıkmayı başarmış ve bunu tek başına yapmıştır.
.
✒ 2 Dünya savaşı görmüş ve herkesi etkileyen büyük ekonomik buhranlardan , sarsılsa da , sıyrılmayı başarmış, hayat felsefesiyle birçok insana ilham kaynağı olmuş bir isim Coco Chanel. İnanılmaz akıcı bir dille okuduğum kitabı tavsiye ederim . Kimbilir belki size de ilham kaynağı olacak , ufkunuzu açacak bir cümleye rast gelirsiniz.
.
LÜZUMLU ADAM 3: Karşılıklı sevgi (sevişme) vaktidir
Toplam 147 hikaye, 2 roman, 51 röportaj, 10 uyarlama hikaye, 9 müsveddeler arasında kalmış hikaye, 38 şiir, 44 makale ve eleştiri yazısı, 1 çeviri roman ve 6 çeviri hikayesiyle edebiyatımızın üretken yazarlarından #saitfaikabasıyanık 'ın 18 şiirini kapsayan bu tek şiir kitabı; benzer konuları dile getirse de odağına yine SEVGİ'yi almaktadır.
Doğayı ve insanları her şeye rağmen sever o, tüm evreni kucaklayan bir gerçekçi ve ressamlara özgü bir gözü vardır. Kimi zaman küçük Rum kızlarına aşık olur kimi zaman burjuva kızlarına ama sonuç değişmez : Anlamazlar onu. Aleksandra'lar, Eleni'ler, Leyla Erbil'ler geçer gönlünden, hikayelere veya bu kitaptaki şiirlere döker içini. Zira hiç bir şey yapamayan o, yazmasa ölecektir.
Şiirler hakkında ahkam kesmek istemem elbet ; bazıları var ki, ne kafiye gerekir ne de kıyamet! (Alıntılara bknz)
#orhanvelikanık 'ın zamansız ölümü gibi, göçtükten sonra söylenenlerden azade, hümanist tarafınızla bir nefes niyetine okursanız bu şiirleri, kendinize karşılıklı sevgi (sevişme) çeşidinden bir paye edinebilirsiniz belki: Kimbilir?
278 syf.
·
Puan vermedi
Ayfer Tunç’un şehir arşivi..
Memleket Hikayeleri kitap adını Halit Refik Karay’ın aynı isimdeki eserinden almış..Bilinçli yani..
Bizi biz yapan ,hayatlarımızın ne kadarına kadar sızabilmiştir yaşadığımız şehirler,işte bu kitabı okuduğunuzda bu sorunun kendi payınıza düşen cevabını, kelimelere bürünemese de verdiği duyguyu en azından
Bir anda ortaya çıktı Veba salgını şehirde. Çünkü Vebalar da, savaşlar da insanı hazırlıksız yakalar. Rutinin ve alışkanlıkların içindeki Oran şehrini, ölümün ve umutsuzluğun içerisine sürüklemişti salgın. Renkten, bitkiden ve ruhtan yoksun bu şehir, bir anda bir tutkunun ve umutsuzluğun içerisine girmişti. Bir varoluş mücadelesi başladı şehirde ve umutsuzluğun içerisinde bir umut. Doktror Rieux, Tarrou ve Grand, bir dostluk oluştu bu mücadele birlikteliği içerisinde. Kimbilir salgının da yazgısı buydu belki de. Camus bu kitabında yine varoluşun sancılarını işliyordu, ölüme karşı hayatı olumlayarak. Tanrıya başkaldırışı, cümleleri arasına sıkıştırsa da Rahip Paneloux ile belki de günah çıkarıyordu kendi inançsızlığında. Bir çocuğun acılar içerisinde vebadan ölmesi Camus'un "Çocuklara işkence yapılan bu dünyayı sevmeyi, ölünceye kadar reddedeceğim" cümlesinin vücut bulmuş hali değil miydi di. Coronalı bu tecrit günlerinde benzerlikler, acılar ve hüzünler bularak okuyacağınız bir kitap. Keyifli okumalar.
Merhaba dostlar
Müthiş bir kitap okudum. Seçimleri için #kitapağacıdevrialemkulübü 'ne teşekkür ederim.
1900'lerin başında, Litvanya'dan Amerika'ya göç eden bir ailenin öyküsüyle birlikte kapitalizmin ve Amerikan rüyasının gerçek yüzünü anlatıyor kitap. Aile, mezbahalarıyla bilinen Şikago'nun Packingtown kasabasına yerleşiyor. Dil bilmeden, tüm saflıklarıyla, ümitleriyle geldikleri bu ülkede yaşadıkları akıl alır gibi değil.
Böylesi bir sefaleti anlamak zor. Mezbahalarda olan biteni kavramak, inanmak zor. Fakat yazar, kimliğini gizleyerek bu insanların arasında yaşamış ve çalışmış. Yani her şey gerçek.
Çok şey var anlatmak istediğim ama buralara sığdırmak mümkün değil. İnsanlara ayrı, hayvanlara ayrı içim parçalandı. Bazen insanın midesi kaldırmıyor, kalbi dayanmıyor ama bu kitabı herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum. İnsanın hem kendi türüne hem diğer canlılara yaptığı, yapabileceği kötülüğün sınırı yok maalesef.
Kitap yayınlandıktan altı ay sonra ABD'de gıda güvenliği ile ilgili önlemler alınmış. Kapitalizme karşı olan, sosyalizmi savunan yazar, "Kafaları hedef aldım ama midelere denk geldi," demiş. Gerçi öyle olması da iyi olmuş. Yoksa aynı düzen kimbilir ne kadar sürerdi.
Kitapta anlatılan zalimliğin, iğrençliğin asıl sebebi, insanın sürekli, her öğünde, bol bol et yemek istemesi. Maalesef. Biz patlayana kadar et yiyebilelim diye dünyanın dengesini de bozduk. Endüstriyel hayvancılık, iklim değişikliği de dahil birçok korkunç sonuca yol açtı/açıyor. Bu konuda bilinçlenmek, önlem almak çok önemli. Kitabı okuyan ve okuyacak olanların bu açıdan da değerlendirmelerini dilerim.
Sevgiyle kalın
120 syf.
10/10 puan verdi
Molière’in yaşadığı çağ bugüne dek Fransızların en mutlu saydıkları çağdır.
1622 Molière, Paris’te, rahat, hatta zengince bir evde doğuyor. Babası sarayın halıcıbaşısı, tutumlu bir tüccar, anası yine bir halı tüccarının, okuma yazması kıt, iyi giyinmesini sever kızıdır. Annesi otuz yaşında ölüyor. Dedesi sayesinde kolejde okuyor.
"Molière
Sherlock Holmes
Açıkçası, Benedict Cumberbatch’in başrolünü oynadığı TV serisi ile kendini tekrar hatırlatana kadar, Sherlock Holmes çok bildiğim ama tek bir kitabını dahi okumadığım bir karakterdi.
Geçenlerde tesadüfen bu kitaba denk gelince şeytanın bacağını kırıp bir kitabını okuyayım istedim. Yazar Arthur Conan Doyle memleketinde yani Birleşik Krallık’ta çok itibar sahibi. Öyle ki isminin başında “Sir” ünvanı var.
1859 doğumlu Conan Doyle, tıp eğitimi görmüş, hekimlik yapmış. Hikayelerinde, hem Sherlock hem de onun 1 numaralı kankası Dr. Watson sayesinde tıp bilgisini sıkça konuşturmayı bilir ve bize bir tür CSI:London duygusu yaşatır.
Conan Doyle’un 28 yaşındayken yani 1887 yılında yarattığı Sherlock Holmes karakteri 4 kitap ve 56 hikayeye sığsa da ünü dünyaya ve 21. yüzyıla kadar uzanır.
Bu kitaptaki Sherlock hikayeleri ise adı gibi “emekleyen” boyutta geldi bana. Malum arada geçen süre 100 küsür yıl olsa da aslında içinde 3 asır devrilmiş bir süreç. O vakitten bu vakte zihinlerimiz kimbilir kaç yüz dedektiflik hikayesi ile ince ince işlendi, haliyle versiyon atladı.
Eğer Agatha Christie’nin yarattığı Hercule Poirot karakterinin doğum tarihinin 1920 olduğunu hatırlarsak, Sherlock bu türün dedesi sayılır. Diğer bir deyişle, hürmetten geri durmamak gerek. Her önüne gelene “Sir” denmiyor sonuçta.
Çocuk olmanın yetişkin olmaktan çok daha eğlenceli olduğunu düşünenler için harika bir kitap. 60'lı yılların modası, müzikleri, filmleri ne kadar da büyüleyici. Hatıra kutumuzda kimbilir neler sakladık? Keyifli okumalar.
